Harcadığımız çabanın, çalışkanlığımızın, disiplinimizin, dürüstlüğümüzün, iyiliğimizin dışarıdan görülmesini, takdir edilmesini, ödüllendirilmesini isteriz.Net beklentilerimiz vardır, istediğimiz zammı alamadıysak çalışma azmimiz tökezler. O zam sadece para demek değildir; emeklerimizin görülmesi ve takdir edilmesidir aynı zamanda. Bizler zamanımızı, paramızı harcadığımız konuda azami fayda elde etmek isteriz. “Çok sevimsiz biri biliyorum ama çevresi çok geniş, ara sıra onla sosyalleşmem iyi olur.” “O kadar çalıştım ama birinci olamadım, bütün çalışmalarım boşa gitti.” “Ona yıllarımı verdim, ama o en sonunda çekip gitti, hayatımı boşu boşuna harcadım.” “Ben bu vakti niye veriyorum? Verdiğim para karşılığında ne alacağım” Bu zihinsel örgütlenme ve alışkanlıkla spiritüel alanlara girdiğimizde bile “bir fayda” bekliyoruz. Bu yüzden arama motorlarında “yoga ve meditasyon işe yarıyor mu?” soruları en çok sorulan sorulardan biri. Yoga ve meditasyonun işe yaraması demek somut birtakım faydaların hayatımıza girmesi demek. Yoga ve meditasyona genelde belli fiziksel, ruhsal ve psikolojik sorunlara çare aramak için başlıyoruz ve bu pratikleri belli bir süre yaptıktan sonra bedenimizde, zihinsel yapımızda ve psikolojimizde somut gelişmeler görmeyi bekliyoruz. Eğer “iyileşme” beklediğimiz hızla gerçekleşmiyorsa yoga ve meditasyona inancımızı kaybediyoruz. “Meditasyon ile 8 Haftada daha az stresli bir hayat”, “Yoga ile 21 Günde daha sağlıklı bir beden” gibi somut, başı sonu belli olan, net vaatler bizi, bu yüzden cezbediyor. “Yoga fıtığıma iyi geliyormuş, ben de haftada 3 gün yogaya gidiyorum.” Bu “iyi geliyormuş” bilgisine tutunduğumuzda ve sadece “iyileşmeye” yoğunlaştığımızda yoganın bize sunduğu daha geniş bir “iyi olma” halini kaçırıyoruz aslında. Odaklandığımızda, perspektifin genişliğini kaybediyoruz.
İnceleme Önerisi: Yoga pratiğinizin en yakın arkadaşıSpiritüel öğretilerde ise “beklentisizlik” üstünde çok durulan bir kavramdır. Hayatını adadığın şeyle ilgili herhangi bir beklentiye girmeden, ödül ya da zafer beklemeden, doğru bildiğin şekilde yolda olman beklenir.
Sadece yolda olmak önemlidir.
Bu konuyla ilgili çok güzel bir hikaye var: 1920 yılında Amerika’ya giderek yogayı ve meditasyonu Batıya taşıyan Hintli yogi Paramahansa Yogananda, 15 yıl kaldığı Amerika’dan 1935 yılında Hindistan’a döndüğünde ağzından çıkan ilk cümle şu olmuş, “İnsanları meditasyon ve yoga yapmaları için ikna etmem gerekmediği topraklara döndüğüm için çok mutluyum”.Yaptığımız şeyle ilgili bir fayda beklemediğimizde, o şeyin bize sunacağı her şeye açık oluyoruz.Beklentisiz kaldığımızda hayal kırıklığına uğramadığımız gibi, hiç beklemediğimiz güzelliklerle de karşılaşma ihtimalimiz oluyor. Sadece o “an” keyif aldığı için yoga ve meditasyon yapanlar zaten yoga ve meditasyon yapmaya devam ediyorlar. Yüksek beklentilerle yola çıkanlar ise beklentileri karşılanmazsa, yaptıkları şeyi bir süre sonra bırakıyorlar. Oysa yaşam deneyimi dediğimiz şey elde edeceğimiz bir faydadan çok daha fazlası olabilir. Dışardan aldığımız ödüllere, takdirlere ya da olumsuz tepkilere hiç takılmadan, sırf inandığımız için, sırf kendimizi başka türlü ifade etmeyi bilmediğimiz için, başka türlü yaşamayı istemediğimiz için, yaptığımız şeyi yapmaya devam edebiliriz. Günümüz edebiyat otoriteleri tarafından “geçen yüzyılın en değeri bilinmemiş yazarlardan biri” olarak kabul edilen İngiliz yazar Barbara Pym takdir edilmeyi, beğenilmeyi bekleseydi muhtemelen ilk kitabından sonra yazmayı bırakırdı.
İnceleme Önerisi: Yoga pratiğinizin en yakın destekleyicisiYoga ve meditasyon pratiklerinden gidersek elbette belli bir süre sonra yaptığımız pratiklerin olumlu sonuçlarını hissetmeye başlarız (çok hırslı bir şekilde yoga yapıp kendimizi sakatlamadığımız sürece). Ama buradaki asıl amaç kaslanmak, incelmek, daha az stresli bir hayata kavuşmanın ötesinde tüm pratikleri yaparken iyi vakit geçirmek, kendimizle kalabilmek, kendi için alanımızda olup biteni anlayabilmektir aslında. Dışardan kolaylıkla görülebilecek bir fayda elde edeceğimiz çalışmalar hayatımızda elbette olacaktır, ama bir yandan da faydayı boş verip beklentisiz bir biçimde çalışmaya, üretmeye, yaşamaya devam edebiliriz.
Fakat…
Bir de işin insan ilişkilerinde “beklentisiz” olma yönü var ki, orası biraz karışık. Bizler hayata bakıma muhtaç olarak geliriz. Birinin/birilerinin bizi beslemesine, temizlemesine, uyutmasına ihtiyaç duyarız. Temel fizyolojik ihtiyaçlarımız giderilse bile sağlıklı bir gelişimimizin olabilmesi için sevilmemiz gerekli.Fiziksel her ihtiyacımız mükemmel bir biçimde giderilebilir, ama sevgi, şefkat, anlayış görmezsek zarar görürüz. Hatta bu zararın etkileri fiziksel olarak bile kendini gösterebilir.Sadece bebekken ya da çocukken değil yetişkin halimizle de insani ilişkilere derinden ihtiyaç duyarız. Sevme ve sevilme yetileri bir bütün olsa da aynı zaman da iki farklı yönde manevi ihtiyacımızı karşılar. Sevebilmek için bencillikten çıkmamız, kendimizden dışarı adım atabilmemiz, zaman zaman başkasının/başkalarının çıkarlarını kendi çıkarımızın önüne koyabilmemiz gerekir. Sevebilmek gerçekten bir kapasitedir. Sevilmeye açık olmak ise özsaygı meselesidir. Bir başkasının kendisine değer verdiğini derinden hissetmek, kabul etmek çoğumuz için hiç de kolay değil. Yüzüne karşı “seni çok seviyorum” diye bağırsanız bile anlamayacak, bu sevgiyi hissedemeyecek o kadar çok insan var ki… Kendini kabul edememiş birinin, karşısındaki tarafından kabul edildiğini inanabilmesi de bir o kadar zor… İnsani ya da romantik ilişki kurma biçimimizde sevme ve sevilme dengesini kurmamız önemli. Bazen “nasıl ki bir ağacı severken onun da bizi geri sevmesini beklemiyorsak, başka bir insanı da beklentisiz bir biçimde sevebiliriz” deniyor ya, bu yaklaşım sanki biraz eksik… İnsani ilişkilerde net fayda elde etmeye beklentimiz olmayabilir ama karşılıklı alma-verme dengesinin korunması da oldukça önemli.
Verdiğimiz sevginin karşılığını bize vermeyen/veremeyen birini sevmekte ısrar niye?Bir insan, bir hayvan, bir ağaç, bir çiçek değil ki… Biz insanlar doğadaki memelilerden farklı bir fizyolojik yapıya ve sinir sistemine sahibiz. Dolayısıyla ihtiyaçlarımız da çok farklı ve çeşitli. Hastalanan kedimiz için her şeyi yaparız da, onun da iyileştikten sonra bizim için evi temizlemesi elbette beklemeyiz. Ama her hastalığında yanında olduğumuz arkadaşımızın, hastalandığımızda bir tas çorba ile bize gelmesini bekleriz.
İnceleme Önerisi: Great Loom Palo Santo, sinir sistemimizi düzenlerİnsan ilişkilerinde beklentisiz olmak bencillikten uzak, iyi bir kalbe sahip olmanın dışında anlamları olabilir. Talep etmekten korkmak, ihtiyaçları üstüne konuşamamak, devamlı vererek kendini vazgeçilmez kılmaya çalışmak, risk alamamak “beklentisiz olma” kisvesi altında kendini gösterebilir.
İnsan ilişkilerinde beklentisiz olmaktan ziyade, beklentilerini fark edebilmek, beklentilerini masaya yetişkince koyabilmek önemli.Hele ki beklentilerinin karşılanmayacağından korktuğu için beklentilerini gömmeye çalışmak aslında bizi istediğimiz hayattan koparan bir şey. İnsan ilişkilerinde karşımızdakine saygı ve sevgi göstermek, karşımızdaki için fedakarlık yapmak ve karşımızdan da bunları beklemek sağlıklı alma ve verme dengesini kurabilmemiz için çok önemli. Bu dengede şaşma olduğunda, işin rengi de değişiyor. Galiba sadece bir ilişki tipi bu dengeden muaf ebeveyn- çocuk ilişkisi. Burada ebeveyn çocuğuna verdiklerinin karşılığını beklediğinde çocuğuna çok zarar vermiş oluyor. Baştan bu ilişkideki dengesizliği kabul etmek gerekli. Diğer ilişkilerimizde ise kendimizi, sınırlarımızı, ihtiyaçlarımızı ortaya koymak, beklenti oluşturmaktan korkmamak, karşımızdakine duygusal yatırım yapmak ve aynı şekilde bizim de karşımızdakine karşı sorumluluklarımız olduğu bilmek, karşımızdakinin bize duygusal yatırım yapmasına izin verebilmek sağlıklı ilişki kurabilmemiz için önemli. Ağaçlardan, hayvanlardan genel olarak doğadan ilham almak çok kıymetli olsa da, insan olarak bağ kurma ihtiyacımızı reddetmememiz önemli. Bağ kurabilmek için de köklenmekten, karşımızdakini ezmeden beklenti geliştirmekten korkmamamız…
Çağla Güngör
Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni