- Gelecekle ilişkiniz nasıl? Kişisel hayatınız için iyimser misiniz yoksa kötümser mi?
- İstediğiniz şeyleri elde edeceğinize inanır mısınız?
- Başınıza iyi şeylerin geleceğine inanır mısınız?
- Kendinizi mutlu hissederken, mutluluğunuzun bir anda mutsuzluğa dönmesinden endişe ediyor musunuz?
- Hayalleriniz gerçekleştiğinde kendinizi huzursuz hissedip, kötü bir gelişmenin olmasını bekler misiniz?
- Sevilmek, saygı görmek, kendinizi değerli hissetmek için kendinizi devamlı başarılı olmak zorunda hissediyor musunuz?
- Kendinizi devamlı diğer insanlarla karşılaştırıyor musunuz?
- Kendinizi değerli görebilmeniz için etrafınızdaki insanların başarısız olmasına mı ihtiyaç duyuyorsunuz?
- Etrafınızdaki insanların başarıları, size kendinizi başarısız mı hissettiriyor?
- Kendinizde doğuştan yanlış olan bir şeyler olduğunu düşünüyor musunuz?
- Hayatınıza dair aldığınız kararların diğer insanlar tarafından onaylanması sizin için çok mu önemli?
- Kendinizi yaşama ait hissetmekte zorluk çekiyor musunuz?
- Sık sık suçluluk ve utanç duygusu yaşıyor musunuz?
Özdeğer, sadece olduğumuz kişi olduğumuz için, sevilmeye, saygı ve değerli görünmeye doğuştan hakkımız olduğunu doğallıkla, belki de farkında varmadan kabul edebilmektir.Doğumumuzdan itibaren anaokulu, ilkokul, lise, üniversite, askerlik, çalıştığımız işyerleri, katıldığımız sosyal çevreler, arkadaş grupları, vs. gibi çeşitli kamusal alanlarda bulunuyoruz. Bu kamusal alanların eğitim, çalışma, üretme, birbiri ile insani ilişkiler içinde bulunma gibi pek çok insanı bir araya getirme sebepleri var. Ve bu alanların kendilerine ait başarı ve başarısızlık kriterleri var; mesela iyi bir öğrenci olmanın kriterleri gibi ya da bir iş yerinde üstümüze düşen sorumluluklarımızı ne denli yerine getirdiğimize dair kriterler gibi… Bu alanların kuralları net; istenilen ve istenilmeyen şeyler belli. Mesela bir satış görevlisiyseniz çok iyi kalpli olmanız üstlerinizin sizi değerlendirirken göz önünde bulunduracakları birinci belirleyici neden olmayacaktır. Uzun lafın kısası kamusal alanda bulunduğumuz yere, aldığımız sorumluluklara göre belirlenen bir değerimiz var; buralarda yaptıklarımız ve yapmadıklarımız oldukça önem taşıyor. Sadece bir alan var ki, sevilmemiz, kabul ve saygı görmemiz için belli bir performans göstermek zorunda olmayalım. Sadece var olduğumuz için anlamlı ve kıymetli görülelim; tek başına varlığımız neşe uyandırsın. Neresi mi burası? Aralarına gözlerimizi açtığımız ailemiz.
İnceleme Önerisi: Burç Kristalleri ile Palo Santo SetiBir kadının ve bir erkeğin birleşmesiyle, bir kadının içinde gelişiyoruz ve bizden önce bir araya gelmiş insanların arasına katılıyoruz.
İşte hikayemiz burada başlıyor. Kendi hikayemize çeşitli sorularla bir bakalım:
- Acaba ailemiz tarafından ilk karşılanmamız nasıl oldu?
- Anne ve babamızın kendi varoluşlarına dair farkındalıkları nasıldı?
- Bakım verenimiz, tamamen bir başkasının bakımına ihtiyaç duyduğumuz o dönemde bize nasıl bakım verdi? Şefkatle mi, neşeyle mi, yorgunlukla mı, duygusal olarak mesafeyle mi?
- Çekirdek ailemizde sevilmek ve onaylanmak için bir şeyleri başarmamız mı gerekti?
- Büyürken övüldük mü? Övülürken hep bir başarımız mı ön planı çıkarıldı?
- Yetiştiğimiz evde bizi inciten, üzen, utandıran sözlerle sık sık karşılaştık mı?
- Ailemizin bizi dış dünyaya karşı koruduğunu hissettik mi?
Bebeklik ve çocukluk dönemlerimiz, dış dünyadan, özellikle de en yakınlarımız olan ailemizden aldığımız tüm “verileri” hiç tartmadan doğru olarak özümsediğimiz bir dönem.Bize ne söyleniyorsa onu doğru kabul ediyoruz. Bize nasıl davranılıyorsa o davranışı içselleştiriyoruz. Üstelik yıllar geçtikçe biz de deneyimlediğimiz bu davranış kalıplarını hiç farkına varmadan bizzat sürdürücüsü oluyoruz.
İnceleme Önerisi: Kendini keşfetmenin yolu, yoga için matlarAdına özdeğer desek de kendi değerimizi kendimiz oluşturmuyoruz aslında; hikayemizin başladığı dönemden itibaren değerimizi ilk önce başkalarının gözünden görüyoruz. Herhangi bir koşul olmadan sevildiğimizi hissettiğimizde, sistemimiz diyor ki “ben olduğum gibi seviliyorum, değerliyim”. Sert, rekabetçi, şefkatsiz, mükemmeliyetçi bir aile ortamı, kendi kişilikleriyle problem yaşayan ebeveynler minik sistemimize farkına varmadan şu mesajı veriyor, “sevilmen ve değer görmen için kıstaslarımıza uymalısın”. Her iki durumda da sistemimiz aldığı sinyalleri sorgulamadan kabul ediyor. Bu kadar basit. Bu kadar basit dedik ama Allah’tan artık “İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur”, dediğimiz günler geride kaldı.
Meditasyon Önerisi: Öfkeni ÖzgürleştirArtık biliyoruz ki geçmişimiz nasıl ne olursa olsun bizler niyet ederek, kendi üstümüze çalışarak, destek alarak kendimizi değiştirip, dönüştürebiliriz. Burada bahsettiğimiz değişim, dönüşüm “kendimizin en iyi versiyonu olmak” değil aslında; kendimizi zaaflarımızla, kırılgan taraflarımızla olduğumuz gibi kabul edebilmek ve kendimize şunu hatırlatmak:
Bu hayata gelen herkesin bu dünyada bir yeri, önemi, değeri var. Değerli, önemli ve sevilmeye layık olmak için performans göstermek zorunda değiliz.
İstediğimiz üniversiteye girebilmek ya da kariyerimizde ilerlemek için zaman zaman çok çalışmak zorunda olabiliriz. Bu çok normal. Ama varlığımızın değer kazanabilmesi için var olmamız yeterli.Özdeğer oluşturmanın en birinci adımı, kendi varoluşuna yürekten bir kabul sunmak.İnsan kendine derinden o kabulü sunduğunda o güne kadar taşıdığı suçluluk, yetersizlik ve utanç duygularından, özgürleşiyor. İçinde yetiştiğimiz ailenin başarı ve kabul kriterleri çok yüksek olduğunda, ya da duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarımız ailemiz tarafından karşılanmadığında (karşılanmama sebepleri çok çeşitli olabilir), ilerleyen dönemlerde kendimizi yetersiz hissedebilir, içimizde hiç farkına varmadığımız bir utanç duygusu taşıyabiliriz. Utancımızla, suçluluk duygumuzla, kendimizi yetersiz, anlamsız hissettiğimiz anlarımızla karşılaşmak bizi çok kıymetli bir kapıdan içeri girmemizi sağlayacaktır; kendi varlığımızın önemini keşfedeceğiz.
İnceleme Önerisi: Great Loom Mum SetleriZaman zaman gerekli profesyonel destekleri alarak her koşulda kendimizi sağaltmak mümkün. Atacağımız ilk adım ise çok minimal, sık sık kendimize şu cümleyi tekrar etmek:
Değerim hiçbir yeteneğime, becerime, yetkinliğime bağlı değil. Ben olmam yeterli.Kendimize bu hatırlatmayı yapmamız önemli. Çünkü içten içe kendini değersiz gören, kariyerlerinde çok başarılı bir sürü insan var. Hatta bu bir sarmal diyebiliriz; kendimizi yetersiz ve değersiz gördükçe hayatta bir şeyler başarmak için çok çalışıyoruz. Ama hissettiğimiz değersizlik hissi çok derinlerde olduğu için “dış dünyada” ne başarırsak başaralım haznemiz bir türlü dolmuyor. İşte tam da bu yüzden değersizlik hissi taşıyorsak dış dünyanın başarılarından medet ummak yerine kendimize ihtiyacını hissettiğimiz koşulsuz sevgi ve kabulü sunmanın yollarını öğrenmemiz gerekli.
Bu noktada kendimize şu soruyu sorabiliriz:
- Çocukken ihtiyacım olan neydi? Şimdi ve burada, ben, bu ihtiyacımı nasıl karşılarım?
- Kendimi desteklemekte ve kabul etmekte zorlanıyorsam kimlerden yardım alabilirim?
- Kendimi değerlendirme ve etiketleme biçimimi nasıl değiştirebilirim?
Çağla Güngör
Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni
yogabiz.pro