Dört Adımda Minimalist Yaşam

Dört Adımda Minimalist Yaşam

Kökenleri Uzakdoğu felsefesine dayanan Minimalizm, hayatımızın her alanında fazlalıklardan, bizi çevreleyen maddi ve manevi yüklerden arınıp hayatımızda sadeliğe, işlevselliğe, gerçekten önemli olana, bizi ferahlatacak boşluğa yer açmamızdır. Minimalist anlayış, çağdaş sanatı, müziği, sinemayı, mimariyi etkilemiştir. Hiç kuşkusuz minimalizmin geniş kitleler tarafından tanınması ise bize sunduğu yaşam teklifi ile olmuştur. Çoğumuz, neredeyse, evlerimizde yatak odası takımımız, giysi dolaplarımız, tabak çanağımız, oturma grubumuz, ayakkabılarımızdan arta kalan alanlarda yaşamaya çalışıyoruz. Alışveriş yapmak bazen bizim için psikolojik destek yerine geçiyor, bazen sosyalleşme bazen de zaman geçirme yöntemi.
Sahip olmayı istediğimiz eşyaları, objeleri, giysileri ise, olmak istediğimiz “insana” ulaşabilmek için birer aracı gibi görüyoruz.
Kendimizi içine yerleştirdiğimiz eşyalar, giysiler vasıtasıyla, onların görünümüyle, onlar sayesinde hayata kim olduğumuzu anlatabileceğiz sanki. Minimalizim bizi aldıktan çok kısa bir süre sonra gözümüzde değerini kaybedecek eşyalar, giysiler, vs. almak yerine hayatımızı gerçek anlamda "hayat" ile doldurmamızı öneriyor. Devamlı alışveriş yapmamızın altında yatan psikolojik nedenler ayrı bir yazının konusu olsun.
Okuma Önerisi: Doğanın Bir Parçası Olmak; Feng Shui
Gelin biz burada minimalist yaşam şekline evet demenin yollarını arayalım:
  1. Eşyalardan Özgürleşin

Buraya önerdiğimiz şey her şeyi atıp, dört duvar, bir döşek yaşamanız değil elbette. Üstelik zaman zaman eşyalarımız, objelerimiz bize güzel, mutlu anılarımızı hatırlatan birer yadigar olabiliyor ya da görünürde işlevsellikleri olmasa bile renkleri, dokuları, çağrışımları ile bile bizi mutlu etmeye yetiyorlar. Yaşam mekanlarımızı zenginleştirecek objeler tutmayı sevmek, kılık kıyafete azıcık fazla düşkün olmak çok da ölümcül bir suç değil elbette. Soru şu aslında:
  • Gerçekten evimizi sevdiğimiz, bize mutluluk ve neşe veren eşyalarla mı paylaşıyoruz?
  • Dolabımızdaki her şeyi giyiyor muyuz?
  • Çekmecelerde tıkılı duran kağıtların, faturaların, vs. neler olduğunu biliyor muyuz?
  • Kaç tane yemek takımımız var? Ne kadar aralıklarla onları kullanıyoruz?
  • Evimizde rahat rahat mı yaşıyoruz? Yoksa eşyalardan arta kalan yere ilişiyor muyuz?
Minimalizmin ana çıkış noktası az tüketmek; yaşam motivasyonumuzu alıveriş yapmaktan oluşturmamak. Diyor ki minimalizm: -Eğer seni çevreleyen yaşam mekanlarını az, öz, kaliteli ve işlevsel ürünlerle çevrelersen, farkına varmadan seni boğan, sıkan tüm eşyalardan kurtulmuş olacaksın. Nasıl yapabilirim bunu diyorsanız:
  • Evinizdeki eşyaları giysi, kozmetik, mutfak, banyo gibi kategorilere ayırın.
  • Her kategoride haftalık kullanım şeklinize bakın; hangi kıyafetleri giyiyorsunuz, hangi mutfak eşyalarını kullanıyorsunuz, kozmetik ürünlerinizi kullanım sıklığınız ne gibi...
  • Haftalık kullanımdan sonra 15 günlük ve aylık kullanımınızı inceleyin.
  • Hiç kullanmadığınız ürünleri, eşyaları bir yere ayırın.
  • Onlara ihtiyacınız olup olmadığını test etmek için, ayırdığınız eşyalara bir hafta ile 15 gün arasında bir süre tanıyın.
  • Yeni bir kıyafet alırken, o kıyafeti sahip olduğunuz kıyafetlerle uyumlu olmasına özen gösterin.
  • Evinizde sadece görünce sizi mutlu eden, göz zevkinizi okşayan süs eşyalarına yer verin.
  • Moraliniz bozuksa ve alışveriş yapmaya karar verdiysenizi, yapmayın, onun yerine meditasyon ve yoga pratiği yapın, yürüyüşe çıkın. Ciddiyiz.
İnceleme Önerisi: Evinizin enerjisini temizleyin
  1. Bedensel fazlalıklardan özgürleşin

Hayır burada kilodan bahsetmiyoruz. Elbette vücut kitle endeksine göre kilomuzun fazla olması, eklemlerimize, dizlerimize, sırtımıza  taşıyamayacağı yükler bindirebilir ama dediğimiz gibi burada bahsettiğimiz “yük”, kilo yükü değil. Burada bahsettiğimiz yük, hayatımızda yaşadığımız stresin, sıkıntıların, korkuların, endişelerin bedenimizde bıraktığı gerginlik, sıkışma, deformasyon. Mesela:
  • Gün boyunca iş yerinde yaşanılan stres yüzünden çenemizi sıkmamız,
  • Eşimize duygularımızı rahat ifade edemediğimiz için boğazımın yanması,
  • İçimizde biriktirdiğimiz öfkenin midemize vurması,
  • Kendimizi güvende hissetmediğimiz için omuzlarımızın öne doğru kapanması, sırtımızın hafif kamburlaşması gibi…
Maalesef, günlük hayatta bedenimiz, yanımızda mecburen sürüklediğimiz bir aksesuar gibi. Bizim elimizde bir “yapılacak, edilecek listesi” var, ona göre ilerliyoruz ve tüm bunları yaparken maalesef bedenimizi hiç dikkate almıyoruz; adeta bedenimizden kopuk yaşıyoruz. İşte bu yüzden, bazen bir gram fazla kilomuz olmasa bile, bedenimizde pek çok yük taşıyabiliriz. Yoga pratikleri, beden tarama meditasyonu, nefes çalışmaları bedenimizi fark etmemizi, tanımamızı, onunla bağ kurmamızı sağlayacaktır. Günlük hayatımıza katacağımız küçük farkındalıklar da bedenimizin bize anlaşılmak için yolladığı sinyalleri almamızı kolaylaştıracaktır. Örneğin:
  • Biriyle buluşmadan önce nasıl hissediyoruz? Karnımız, kalbimiz nasıl?
  • Hafta sonu biterken fiziksel olarak nasıl hissediyoruz?
  • En sevdiğimiz yiyecekleri yedikten sonra bedenimiz nasıl hissediyor?
Nasıl ki evimizde bize neşe, huzur, mutluluk vermeyen, belli bir işlevi olmayan objeleri, giysileri, eşyalar tutmuyorsak aynı şekilde bedenimizde niye tutalım?
Uygulama Önerisi: Great Loom Youtube Yoga Kanalı Uygulama Önerisi: Beden Tarama Meditasyonu
  1. Zihninizdeki fazlalıklardan özgürleşin

Bedensel fazlalıkların nedeni aslında zihnimizdeki fazlalıklar, yükler. Geçmişte yaşanılanlar, hayata dair korkular, endişeler, hayal kırıklıkları, güvensizlikler, mükemmeliyetçilik, vs. hem zihnimizi hem de bedenimizi yorar, tüketir; hayat neşemizi emer. Zihinsel yükler taşınması o kadar ağır olabilir ki, sadece basit bir biçimde “Ben endişeli biriyim, ben mükemmeliyetçiyim, kişiliğim bu, elden ne gelir?” gibi gerekçelere sığınamayız. “Overthinking” denen çeşitli olaylar üstüne takıntılı bir biçimde fazla düşünme, devamlı geçmişte yaşama, ağır gelecek kaygısı, ifadesini bulamamış zorlu duygular, bir süre sonra sonuçları ciddi olabilecek fiziksel ya da mental rahatsızlıklara sebep olabilir. Devamlı zorlu duygular hissetmek, geçmişte takılıp kalma hallerimiz bizi derinlerden gelen mesajlardır. Böyle durumlarda profesyonellerden destek alma, içimizden yükselen bu seslere kulak verme, kendi gerçeğimizden kaçmama bizim için çok kıymetli bir kapı açabilir.
Uygulama Önerisi: Great Loom Podcast Meditasyon Serisi
  1. Sosyal ilişki fazlalığından özgürleş

İster bir işyerinde çalışalım ya da öğrenci olalım, zaman zaman, normalde bir arada olmayı tercih etmeyeceğimiz insanlarla beraber olmak zorunda kalıyoruz. Olgun olmak, biraz da bu tür ilişki biçimlerini yönetebilmek. Bu durum bizi herhangi bir sebepten dolayı rahatsız eden bazı kişileri hayatımızdan çıkarmayacağımız anlamına gelmez. Bağ kuramadığımız, bizi dinlemeyen, bize değer vermeyen, enerjimizi, neşemizi aşağıya çeken kişilere sınır çizmek, ilişkimizi yeniden gözden geçirmek, onlara karşı tavrımızı değiştirmek sosyal ilişki ağımızda minimalist bir çizgiye getirecektir bizi.
Tıklım tıklım, dağınık bir odada nasıl rahat nefes alamıyor ve hareket edemiyorsak, aynı şekilde sınırlarımızın belli olmadığı, herkesi elini kolunu sallaya sallaya girdiği özel hayatımızda da nefessiz kalabiliriz.
Unutmayın ki: İlişkilerin de bir ömrü olabilir ve zaman zaman hayatımızdan insan çıkarmak hafiflemenin en kökten yöntemi olabilir. Özetle minimalizm der ki bize:
  • Hayatından boşluğa yer ver.
  • İhtiyacın yoksa alma.
  • Senin için fazla olan ne varsa, onlardan özgürleş.
  • Sahip olduğun her şeyi kullan.
  • Az ve öz eşyaya, giysiye sahip ol.
  • Kendini içsel olarak güçlendir, zenginleştir, canlandır; eşyalara boğma.
  • Enerjini aşağıya çeken çeken, neşeni, yaşam sevincini yok eden kişileri hayatından çıkar.
  • Sana yük olan duygulardan, düşünce kalıplarından özgürleşmek için onlarla yüzleş.
 

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Bloga dön