İyimser Olmak mı?  Kötümser Olmak mı?

İyimser Olmak mı? Kötümser Olmak mı?

İyimser olmak mı, kötümser olmak mı bizi hayata daha iyi hazırlar? Hangi tutum belirsizlik ortamlarında bizi daha iyi destekler? Hayat yolumuzda güçlü, huzurlu, mutlu ve dengeli bir şekilde yürümemizi sağlar? İyimser olmanın ve kötümser olmanın faydalarına dair sayfalar dolusu yazabiliriz. Biz kestirmeden gidelim; sonda yazacağımızı başta yazalım:
Gerçekçi bir iyimserlikle karışık çok hafif bir kötümserlik en güzeli galiba.
Ne tek başına, katıksız iyimserlik ne de tek başına katıksız kötümserlik… Tıpkı yin yang işaretinde olduğu gibi, iyimserliğin içinde geçmiş kötümserlik, kötümserliğin içine geçmiş iyimserlik işimizi daha iyi görür sanki. Ve de hayatta neyin tam bir formülü, tam bir cevabı var ki, bu sorunun olsun, öyle değil mi?
Okuma Önerisi: Hayatımızda Yin Yang Dengesini Oluşturmak

Şu kişilik dediğimiz şey...

İyimser, kötümser, endişeli, neşeli ya da öfkeli olma gibi özellikleri doğuştan gelen, kişiliğimizin doğal ve değişmez birer parçası olarak kabul ederiz.
Aslında bir tarafıyla doğru; bizler kişilik özelliklerimizi bir kısmını doğuştan getiriyoruz.
Kişilik özelliklerimizi annemizin karnında edinmeye başlıyoruz. Sinir sistemimiz, annemizin sinir sistemine uyumlanıyor, ona göre şekil alıyor. Anne ve bebek ilişkisi o kadar iç içe ki, bebek kendini annesinin duygu dünyasına göre şekillendiriyor. Annenin nasıl bir hamilelik geçirdiği çok kritik; rahat, mutlu, huzurlu, kendini güvende hissederek deneyimlenen bir hamilelik, bebeğin de ilerde hayata büyük ölçüde güvenli, huzurlu, rahat bakmasını sağlıyor. Anne hamileliğinde mutsuz, güvensiz, huzursuz hissediyorsa, bebeğin de hamuru bu duygularla  yoğruluyor. Daha sonra içine doğduğumuz ev, yakın akrabalarımız, aile hikayemiz, mahallemiz, yaşadığımız coğrafya bizim kişilik özelliklerimizi, huylarımızı, alışkanlıklarımızı şekillendiriyor.
Biz de tüm bu toplama “kişiliğimiz” diyoruz ve onu değişmez olarak kabul ediyoruz.
Hayatta hangi gözlüklerle baktığımız, bebeklikten çocukluğa, gençlik dönemlerimize kişiliğimiz oluşurken bize bakım veren kişilerin hayata verdikleri tepkilerle çok ilgili. Endişeli, huzursuz, sinirli yetişkinlerle büyüyen bir çocuğun hayata güvensiz ve korkarak yaklaşması kadar doğal ne olabilir. Sakin, diyaloga açık, sevgi dolu, işlevsel bir ebeveyn yol göstericiliği ile büyüyen bir çocuk ise doğal olarak hayat tarafından desteklendiğini hisseder. Yetişkinler için hayat çok geniştir.
Ama bir bebek, erken dönem çocuk için ise hayat etrafındaki insanlardan oluşur.
Etrafındaki insanlar ona nasıl davranıyorsa, hayatı öyle zanneder. Eğer yetişkinlik dönemimizde kendimize yönelik bir farkındalık geliştirebilirsek, kişilik özelliklerimize daha geniş bir perspektif ile bakabiliriz. Neden bu kadar karamsarız? Neden bu kadar rahatız? Hayatımıza dair tutumumuzun kökeninde ne var? Tüm bu sorular kendimizi tanımak için atacağımız çok işlevsel ve değerli sorular.
İnceleme Önerisi: Kendini tanıma yolunda en güzel pratik, yoga

İyimserliğin Nesi İyi?

Nesi Kötü?

İyimserlik her olaya ve düşünceye iyi tarafından bakmak demektir. İyimserler her şeyi en iyi yönleriyle görür, her durumda iyi bir çıkış yoluna ulaşmayı umar, geleceğe umutla bakar. Hayat tarafından sonsuz bir biçimde desteklendiklerini düşünürler. En önemli temsilcileri unutulmaz çocuk kitabı kahramanı Polyanna’dır. En kötü durumlarda bile, mutlu olacak bir şey bulmak, başımıza gelen talihsiz olaylar karşısında bile umut verici sonuçlara ulaşacağını düşünmek, bir iyimserin en büyük özelliğidir. Bakıldığında iyimserlik özelliği insanı çok rahatlatan bir kişilik özelliği. Hayatı devamlı iyi yönlerinden görmeyi kim istemez? Peki sorun ne? Sorun şu: Edilgen iyimserlik! Adına ister hayat deyin, ister evren deyin, isterseniz şans, devamlı bizim iyiliğimiz için çalışan, didinen, kendini helak eden görünmez bir güç yok aslında. Hayatta farkındalık var, beş duyumuz var, beynimizde süreçleri rasyonel bir biçimde analiz etmemizi sağlayan pre-frontal korteksimiz, tehlikeli, olağanüstü durumlarda alarma geçen amigdalamız var…
Aslında tüm psikolojik, fizyolojik ve biyolojik örgütlenmemiz ne zaman rahatlayabileceğimizi ne zaman da alarmda olmamız gerektiğini bize söyleyecek yetenekte.
Bazen “iyimserlik” şemsiyesi altında, “her şey elinde sonunda çok güzel olacak” diyerek, kendi iç gücümüzün ve muhakeme yeteneğimizi, hareket etme, önlem ve aksiyon alma halimizi askıya alıp, kendimizi donduruyoruz. Dozunda, gerçekçi bir iyimserlik ise çok kıymetlidir:
  • Çünkü iyimser insanlar güzel olayların başına geleceğini doğal bir biçimde kabul ederler.
  • Kendilerini güzel gelişmeleri hak edecek değerde görürler; öz saygıları ve öz sevgileri güçlüdür.
  • Geleceğe umutla bakmaları davranışlarına yansır. Etraflarına dengeli, nazik ve yumuşak bir şekilde davranırlar.
  • Etrafları için bir stres ve gerginlik kaynağı olmazlar. Tam tersine, çevreleri için olumlu yaklaşımları ve düşünce şekilleriyle umut olurlar.
İnceleme Önerisi: Çakra Sistemi kendimizi tanıma yolunda işlevsel bir rehberdir.

Kötümserliğin Nesi İyi?

Nesi Kötü?

Kötümserlik, her şeyi en kötü yanından ele alan, her durumu karanlık gören ve hep en kötüyü bekleyen dünya görüşüdür. Kötümserler işler tamamen yolunda gitse bile üzülecek, endişelenecek, telaşlanacak bir şeyler bulur. Hayat adeta onlar karşı bir savaş halindedir; onlar için hep bir kötülük düşünür. Her seferinde, her şeyin karşısında hep en kötüye odaklanırlar. Ve kendilerine kötümser demezler; “ben gerçekçiyim”, derler. Olayları hep kötü yönünden görmeyi, daima kötü şeylerin olmasını beklemeyi doğal karşılar ama sinir sisteminin bu şekilde düşünmek, hissetmek için yoğrulduğu akıllarına gelmez. Olayların bizim aleyhimize kötü sonuçlanacağını düşünebilmek aslında çok yetişkince bir zihinsel akıl yürütmedir. Daha önce duymuşsunuzdur belki, şöyle bir söz vardır: -Bizler kayayı ayı zanneden atalarımızın torunlarıyız. Atalarımız, ilk Homo-Sapiens’ler kötüyü düşünüp karanlıkta kaya mı, ayı mı anlayamadıkları karartıdan kötüyü düşünüp uzaklaştıkları için hayatta kaldılar. Olabilecek kötü sonuçları önceden öngörmek, onları bertaraf edecek önlemler almak, bize hayat üstünde insiyatif sahibi olduğumuzu hatırlatır ve iç gücümüzü hissetmemizi sağlar. Çocuğumuzu üniversite sınavına götürürken, yolda bizi geciktirecek öngörülemeyen aksilikleri düşünmek ve ona göre evden çıkış saatini ayarlamak elzemdir. Ama katıksız bir kötümserlik içindeysek, her şeyin ama her şeyin daima en kötüsünü düşünüyorsak biraz bu tarafımızı önümüze alıp düşünmemiz gerekli. Çünkü:
  • Her zaman hep en kötüsünün başımıza gelmesine imkan yok.
  • Başımıza hep kötü şeylerin geldiğini düşünüyorsak, belki de iyi gelişmeleri ayırt edemiyor ya da fark edemiyoruz.
  • Hayat bize karşı değil.
  • Hiç kimse dünyada çok talihli ya da çok talihsiz olamaz.
  • Bizim başımıza da üst üste iyi şeyler gelebilir, geliyor.
Ve belki de her konuda kötümseriz, çünkü içten içe fark etmesek bile iyiliği, güzel gelişmeleri hak etmediğimizi düşünüyoruz. Ne dersiniz? Düşünmeye değer.

Peki ne yapmalı? Nasıl davranmalı?

  1. Gerçekçi olmak: İçinde bulunduğumuz durumu adeta bir Sherlock Holmes yaklaşımı ile doğru analiz edin. Çalıştığınız yerde yoğun işten çıkarmalar varsa, havayı koklamaya çalışmak, işten çıkarıldığınız takdirde sizi bir süre idare edecek finansman kaynağı için bir kenara para aktarmak, yeni iş fırsatlarına göz atmak vs. Tüm bunları yapmak sizi kötümser yapmaz, sadece önlem almaya, çeşitli durumlar için hazırlıklı olmaya teşvik eder.
  2. İçtenlikle şükretmeyi öğrenmek: Kendinizi karamsar, kötümser düşünceler içinde bulduğunuzda, her şeyden önce düşünebilecek durumda olduğunuz için şükredin. Düşünebilmek büyük bir nimettir. Daha sonra sahip olduğunuz şeyleri aklınızdan geçirin ve şükredin. Şükretmek öğrenilecek bir davranıştır. Eğer şükretmek içimizden gelmiyorsa ilk başlarda bilinçli bir biçimde yapın, örneğin yaşadığınız için şükredin. Şükredecek şeyler bulmak için kendinizi zorlamanız gerekiyorsa, kendinize vakit tanıyarak bulmaya çalışın. Bu pratiği her gün yapın. Zamanla kendiliğinden şükretmeye başlayacaksınız ve şükrettikçe hayata daha olumlu bakmak kolaylaşacak.
  3. Karamsarlığın karşıtı iyimserlik geliştirin: Aklınıza karamsar düşünceler üşüştüğünde bilinçli bir şekilde bu düşüncelerin tam tersini de düşünün. Mesela “Bu işe beni asla almazlar” diye düşünürken kendinizi yakaladığınızda işe alınma ihtimaliniz olduğunu da aklınızdan geçirin. Bu uygulamayı bilinçli bir şekilde karamsar olduğunuz her an, her olumsuz düşünceye karşı yapın.
  4. İyimser tarafınız sizi tembelliğe sevk etmesin: Her daim her şeyin yolunda gideceğine içten bir şekilde inanmak çok rahatlatıcı. Ama hayat aksiyon, eylem, emek görmek ister. Öz gücünüzü geliştirmek dünyanın en önemli şeylerinden biridir. Hayata dair hedeflerinizin, aksiyon planlarınızın, yol haritanızın, olması içten içe sizi güçlendirecektir.
Hayatın cömertliğine ve kendi iç gücünüze güvenin. Daha ne olsun?    

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Bloga dön