Mindfulness 101 - Çok Güzel Bir Yolculuğa Çıkarken İşimize Yarayacak Temel Kavramlar 2

Mindfulness 101 - Çok Güzel Bir Yolculuğa Çıkarken İşimize Yarayacak Temel Kavramlar 2

İlk önce bu yazı ile karşılaştıysanız yazının birinci bölümünü okumanızı tavsiye ederiz. İlk başlarda Mindfulness kavramlarını biraz garipsiyoruz.
  • Zihnimi devreye sokamadan “anı” nasıl algılarım ki?
  • Arşiv zihin denen şey benim kişiliğim, geçmişim, onsuz referanslarımı kaybederim.
  • Her anı nasıl beş duyumla hissederim ki? Buna vakit mi var? Devamlı bedenimi, zihnimi, duyularımı takip etmek beni “gerçek” olandan koparmaz mı?
  • Geçmişten öğrendiklerim benim tecrübelerim değil mi? Onlarsız deneyimsiz olmaz mıyım?
  • Bir insan yargısız olabilir mi? İnsan zekası çok keskin, leb demeden leblebiyi anlıyoruz.
  • Herkese mi şefkat? Bu dünyada o kadar kötü insan var mı, iyinin ve kötünün ayrımını yapmak gerekli. Yoksa herkesin “kötü” olması için mutlaka bir sebebi vardır; ama bazıları iyi, bazıları kötü olmayı seçer.
Her iki yazıyı okuduktan sonra siz de aklınıza yatmayan şeylerin listesini yapsanıza… Dursun bir kenarda. Mindfulness uygulamaları yaptıktan bir süre sonra (5-6 ay kadar) dönüp o sorulara tekrar bakın.
Mindfulness hocası olarak tecrübelerime göre en tartışılan iki kavram ise “yargısız tutum” ve “şefkatli yaklaşım”.

Yargısızlık Nedir?

Gelin önce “yargılamak” nedir diye soralım. Yargılamak, kendimizi, çevremizi, olayları, kısacası karşımıza çıkan herkesi, her şeyi kolayca etiketlemek, sınıflandırmak, kategorilere ayırmaktır. Tüm bu zihinsel ve dilsel süreç, tahminimizden çok hızlı bir biçimde gerçekleşir. Birini görürüz, o kişideki mesela görsel bir uyarıcı bizi tetikler ve hoppp, karşımızdakini hemen bir yere yerleştiririz. Bizimle göz teması kurmak istemeyen birine hemen “pasif agresif” diyiveririz, taleplerinde net olan bir kadına bir televizyon dizisi karakterinden esinlendiğimizi bile fark etmeyerek “dominant abla” deriz, oyun parkında salıncakta sallanan kızının yanında cep telefonu ile yazışan babaya “kesin sevgilisiyle yazışıyor” diye hüküm veririz. Yargılamak adeta refleksif bir eylemdir. Doğaçlama gibi görünür, gücünü “Arşiv Zihnin”den alır. Yargılamanın altında olayları, kişileri etiketleyip, kategorilere ayırarak, hayatı kolaylaştırma istediği yatıyor olabilir. Bir deneyimimizin önümüzdeki henüz yaşamadığımız deneyimlerimize ışık tutması, onlara referans olması işimizi çok kolaylaştırıyormuş gibi görünse de her olayın kendi içindeki özgün potansiyeli fark etmemizi engeller. Zihnimiz net ve katı olduğunda yaşayacağımız olaylar da birbirini tekrar eder.
Japonlar muhafazakardır, bir kere yalan söyleyen hep söyler ve hatta yedisinde neyse yetmişinde odur gibi, sonsuza kadar çoğaltabileceğimiz yargılar, etiketlemeler… Tanık olduğumuz her olayla ilgili söyleyecek bir lafımız var. Tanıştığımız her kişinin ciğerini biliyoruz. Sizce de burada bir tuhaflık yok mu?
Şimdi dış dünyaya “armağan” ettiğimiz yargılarımızdan “kendimize” sunduğumuz yargılarımıza bir bakalım. Kafamızın içinde adeta biri oturuyor ve durmadan konuşuyor değil mi? En azından benim için genelde böyle; Beni durmadan tartan, bana durmadan not veren, haddimi bildiren, zaman zaman aferin diyen, beni bana “sıfatlarla” tanıtmayı seven biri bu. Bir şeyin sonucu istediğim gibi gelişmeyince cümleye genelde “Zaten…” diye başlayan… İşte Mindfulness’taki “yargısız tutum” bu etiketler, yargılar ve kesin hükümlerle aramıza biraz mesafe koymak. Ve fakat “Yargısız Tutum” eğer yanına “Açık Farkındalık” ve “Şefkatli Yaklaşımı” almazsa “Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler” e dönüşebilir. Benden söylemesi… Küçük bir Mindfulness oyun;
  • Gün içinde ne kadar sıklıkta yargıda bulunuyorsunuz? Farkında mısınız?
  • Kendinize karşı yargılarınız neler? Farkında mısınız?
İşte karşınızda Mindfulness kavramlarının en tartışmalı olanı;

Şefkatli Yaklaşım Nedir?

"İnsanoğlu kainat dediğimiz bütünün bir parçasıdır, zaman ve mekanla sınırlanmış bir parça… Kendi benliğimizi, düşüncelerimizi ve duygularımızı her şeyden soyutlanmış hissediyoruz ve buna bilincin yarattığı bir göz yanılsaması denebilir. Bu yanılsama bizi kişisel arzularımıza ve en yakınımızdaki birkaç kişiye olan bağlılığımıza hapseden bir cezaevi gibidir. Görevimiz, şefkat evrenimizi tüm canlıları ve bütün güzelliğiyle doğayı da kapsayacak şekilde genişleterek, kendimizi bu cezaevinden azat etmek olmalıdır. İnsanoğlu varlığını sürdürecekse yeni bir zihniyete ihtiyacı vardır". Albert Einstein En basit anlatımıyla “Şefkat” evrenin, bütünün bir parçası olduğunu hissetmektir. Bütünün bir parçası olarak hissettiğinde kendinle, evrenin/bütünün/diğerlerinin arasındaki sınırı kaldırdığında, ben, benden olan ve diğerleri arasındaki sınırı da kaldırmış olursun. Şefkat kavramı içinde sevgiyi de barındırabilir, ama her sevgi şefkatli olmayabilir. Bir kişiyi sevmek pek çok faktörün bir araya gelmesiyle oluşur. Herkesi sevebilmemiz imkansızdır. Kendimizi doğanın, insanlığın, yaşamın doğal bir bileşimi olarak hissettiğimizde ise “Şefkatli Tutum” bizim tüm hareketlerimize, tercihlerimize ve zihniyetimize sinecektir. Kendini sincapla, tilkiyle, kuşla, ağaçla, bitki örtüsüyle aynı gemide gören bir kişinin, bir toplumun, ormanı yakıp turistlik tesis yapmasına imkan var mıdır? “Bütünün, kainatın” parçası olarak hissetmek kendi acını diğerlerinin acısının üstüne koymamak, kendi çıkarını diğerlerinin çıkarlarının üstüne taşımamak, düşmanca hisler beslediğin birinin başına gelen kötü bir olayın öyle ya da böyle seni de etkileyeceğini hissetmektir. Şefkatli Yaklaşım, birine karşı sempatiyle, sevgiyle, ne yaparsa yapsın anlayışla ve kabulle yaklaşmak değildir. Şefkatli Yaklaşım, bu hayatta, herkesle, her şeyle, görünmez iplerle birbirimize bağlı olduğumuzu, karşımızdaki için dilediğimiz her şeyin bizim de evrenimiz olacağını bilmektir. Gelin hemen şimdi bir oyun oynayalım;
  • Yazının bu bölümünü okurken “Asla şefkatle yaklaşamam” dediğiniz kimler var?
  • O kişiyle ortak paydalarınız var mı?
  • O kişiye karşı iyi niyet dileğiniz ne olurdu?
Uzmanlar kişiliği; “Bebeklik ve erken çocukluk dönemlerinde içinde bulunduğumuz çevrede hayatta kalmak için geliştirdiğimiz yaşam stratejileri” olarak tanımlıyorlar. Karşımızda eğer bencillik, öfke, sinsilik, aç gözlülük, v.s örnekleri varsa bilelim ki burada zorlu hayat hikayeleri var. Hepimiz payımıza düşen acıyı yaşıyoruz. Acıyı insanlığın ortak paydası olarak gördüğümüzde acı karşısında herkesin farklı davranışları olduğunu göreceğiz. Ki bu davranış kalıpları bazen bizim tercihimiz bile olamayabiliyor. Şefkat, tercih ettiğimiz insanlara, canlılara koşullu olarak dağıtacağımız bir lütüf değil, evrendeki her canlının, insanların, hayvanların, bitkilerin, denizin, ırmağın, okyanusun, gökyüzünün yaşam hakkına duyduğumuz saygı ve birlik duygusudur. Hep kişisel çıkarları önceleyerek hayatta kese biçe ilerlemek bize çoraklık olarak dönecektir. Ve eğer kendimizi zayıf, korkak, beceriksiz, öfkeli, aptal olarak görüyorsak, bilelim ki bunlar da bizim aslında hayatta kalma stratejilerimiz. Kendini beğenmeyen, kendini küçümseyen, hatta kendinden nefret eden herkesin dermanı ise kendi için öz-şefkat kanalını açmak. Öz şefkat kendimizi her koşulda haklı görmek değil, yaşadığımız duyguları, kendimize yönelttiğimiz yargıları fark etmek, onlarla kalabilmek, kendimize tüm zor duygulardan geçerken anlayışla, nezaketle, kalple eşlik edebilmektir. Aşk acısı çeken kendimize “Bütün suç senin, çok yetersizsin” dememek, sabırla, yumuşaklıkla kendimizi desteklemektir. Kendimize yargısız tutumu, nezaketi, şefkati sunamadığımızda, bu kaynakları bütüne de veremiyoruz. Kendimize ne yaşatıyorsak bütünün diğer parçalarına da aynı şeyi yaşatıyoruz, bizim onlara yaşattıklarımızdan etkilenenler başkalarına karşı aynı etkiyi iletiyorlar. Hayata karşı sabırla, inatla, ayrımsız şefkatli bir yaklaşım sergileyenler bugün dünyada bizi korkutan her türlü, gaddarlık, zorbalık, talan, öfke ve zarar verme isteğinin karşısında güçlü bir biçimde duruyorlar. Kısacası Mindfulness, hemen yanı başımızda gerçekleşen hayatını kendi zihnimizdeki hikayeye uygun hale getirmek değil, hayatı zihnimizden, alışkanlıklarımızdan, yargılarımızdan ve dar kişisel çıkarlarımızdan özgürleştirmektir. Açık farkındalık, yargısız tutum ve şefkatli yaklaşımla ilgili uygulama önerilerimize başka bir yazıda çok yakında sizlerle paylaşacağız.  

Çağla Güngör

YogaBizz.pro

Bloga dön