Yapmayı Hemen Bırakman Gereken Dört Şey

Yapmayı Hemen Bırakman Gereken Dört Şey

Sizden “Yapmayı hemen bırakmanızı” isteyeceğimiz dört şey, bizi oldukça yoran, enerjimizi tüketen alışkanlıklarımız ve düşünce örüntülerimizden aslında. Bu dört düşünce şekli, gündelik hayatta sinsi bir şekilde bize eşlik ediyor; belki bu düşünme örüntülerine sahip olduğumuzu farkında bile değiliz. Ama onlar bizi içten içte çökertiyor, olanı olduğunu gibi görmemizi engelliyor, öz sevgimize, öz saygımıza zarar veriyor. Bu tarz düşünce kalıpları biz çocukken ailemizin, yakın sosyal çevremizin etkisiyle kişiliğimizin bir parçası olarak filizleniyorlar.
Enerjimizi emen, bizi zaman zaman depresyona sürükleyen bu düşünce kalıpları kaderimiz, kişiliğimizin değiştirilemez parçaları değil.
Kendimizle bağ kurdukça, kendimiz üstüne çalışmaya başladıkça, gerekli profesyonel yardımlar aldıkça, bu kalıplardan özgürleşmek, kendimize doğru gözlüklerle bakabilmek mümkün olacaktır. Mindfulness teknikleri uygulamak, ihtiyaç duyulduğunda terapiye gitmek kendi gerçeğimizle tanışmak için önemli adımlar olacaktır. Kendimize sık sık “Ben kimim?” sorusu sorusunu sormak, zorlayıcı duygular baş gösterdiğinde onlara kapılıp gitmeden kendi merkezinde kalıp, bu duygularımızın bize söylediklerini ve bizden yapmamızı istedikleri şeyleri fark etmek çok kıymetli. Düzenli meditasyon pratikleri zihnimizden gelip geçen onlarca düşünceye rağmen, bize sessizce oturmayı ve “seyretmeyi” öğrettiği için günlük akışımıza dahil olmalı.
Okuma Önerisi: Mindfulness Nedir 1 Okuma Önerisi: Mindfulness Nedir 2
Şimdi gelin, neymiş bu hemen bırakmamız gereken dört şey, bir bakalım:
  1. "Geçmişi değiştiremeyeceğim" düşüncesini bırak

Meditasyon tekniklerinde ve mindfulness uygulamalarında dikkatin, odağın “şimdiki ana” getirilmesi istenir. Mottomuz bile “Şimdide ve Burada”, değil mi? Bizler adeta lineer bir zaman içinde yaşıyoruz; geride bıraktığımız bir geçmişimiz var, yaşadığımız şimdiki zamanımız var, bir de henüz bazı potansiyeller ve olasılıklar barındıran bir geleceğimiz. Kişisel gelişim kitaplarında ve eğitimlerinde, spiritüel öğretilerde geçmişin geçmişte kaldığı, yüzümüzü içinde bulunduğumuz anda tutmanın değerinden bahsedilir. Enerjimizi gelmiş geçmiş, bitmiş bir zaman dilimi için “öyle olsaydı, böyle olsaydı, şöyle davransaydım…” diye düşünerek harcamak yerine, üstünde değiştirme, şekil verme gücümüz olan şimdiki ana yöneltmek elbette çok akıllıca bir karar. Gelin görün ki, geçmişimizi de öyle kolayca bir köşeye atamıyoruz. Neden biliyor musunuz? Ruhumuz, kişiliğimiz, duygusal özelliklerimiz, tepkilerimiz için “geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek” diye zamanda kategoriler yok. Çocukluğumuzda devamlı rekabetin olduğunu, sevilmek için hep başarılı olmak, yüksel not almak zorunda olduğumuz bir ev ortamında büyüdüysek, yetişkinliğimizin “şimdiki anında” da kendimizi paralarcasına ispat etmeye çalışabiliriz. Anne-babamız kendi duygusal çalkantılarıyla başa çıkmakta zorlandıklarına tanık olarak büyüdüysek, biz de sık sık öfke ya da derin umutsuzluk duygularına kapılabiliriz. Bebekliğimiz, çocukluğumuz, gençliğimiz geldi geçti, hadi önümüzdeki maçlara bakalım diyemiyoruz maalesef. Geçmişimiz bir televizyon dizisi değil ki sarmayınca hemen başka bir dizeye geçiverelim. Geçmişimizin bir saniyesini bile değiştiremeyiz.
Ama geçmişimizin sesine de kulaklarımızı tıkayamayız. “Şimdi ve burada” nasıl davranıyorsak, olaylar karşısında nasıl tepkiler gösteriyorsak, bunların şifreleri geçmişimizde.
Bugün kendimizi tanımlarken kullandığımız anahtar kelimelerin referansları bile çoğunluklar geçmişimizden… Tarih derslerinin önemini bu dersi sevmeyen öğrencilere şöyle anlatılır şöyle anlatmaya çalışırız ya: “Geçmişini bilmeyen toplumlar geleceğini yön veremez.” Alın bu cümleyi kendi hayatınıza biraz değiştirerek uygulayın "Geçmişini bilmeyen, geçmişinden kaçanlar geleceğine yön veremez." Elbette “oturalım hep geçmişiz üstüne konuşalım, düşünelim” önerisinde bulunmuyoruz. Diyoruz ki; şimdiki halimiz, psikolojimiz, kişiliğimiz, tepkilerimizin kökenleri geçmişimizde. Eğer bizi zorlayan, dış dünyaya uyum sağlamamızı engelleyen duygularımız, düşüncelerimiz, davranış kalıplarımız varsa geçmişimize dönüp bakmamız, buralarda arkeolojik kazılar yapmamız çok kıymetli. Geçmişimizin bize söylemek istediklerini iyice duyduğumuzda oradaki hikaye de değişmiş olacak zaten.
İnceleme Önerisi: Great Loom Jüt Yoga Matı
  1. Kendini başkaları ile kıyaslamayı bırak

Zor değil mi? Hele insanın kardeşleri ve durmadan herkesi birbiri ile kıyaslayan akrabaları varsa… İçinde doğduğumuz sistem de, insanları birbiri ile kıyaslayıp “en iyiyi” bulma yarışı adeta; lise, üniversite sınavları, iş mülakatları, iş yerindeki rekabet, belki romantik ilişkilerimizde girmek zorunda kaldığımız rekabet… Mantık şu: Ben iyi olmalıyım, birilerini geçmeliyim, birileri kaybetsin ki kazanan ben olayım. Ama bu sistem içinde bile bazılarımız bu kadar rekabetçi olmuyor, kendini başkaları ile yoğun bir şekilde kıyaslamıyor. Bazılarımızın ise gözü devamlı diğerinde oluyor; hep başkalarının yaptığı ile ilgileniyor, devamlı takipte, bir başkası başarılı olunca kendini başarısız hissediyor, başkasında olan şey her zaman daha kıymetli oluyor. Kendi öz değerini ancak başkasını referans alarak değerlendiriyor. Yoga yaparken bile gözü hep yan yoga matında...
Böyle yaşamak çok yorucu, kendini başkasıyla kıyaslama huyu olan iyi bilir bunu…
Kendinizi yoğun bir biçimde başkasıyla kıyaslıyorsanız, genelde kendinizi hakkı yenmiş, kurban, iyi şeyleri hak etmeyen, beceriksiz gibi de hissedebilirsiniz. Kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda referans olarak hep onları almış oluruz. Kendi tutkularımız, potansiyellerimiz, zevk alanlarımız, yeteneklerimizle buluştuğumuzda, dikkatimizi kendimize getirdiğimizde başkalarının hayatı bizim için daha az önemli bir hale gelebilir. Peki bu konuda ne yapabiliriz?
  • Kendinizi olduğu gibi kabul edin,
  • Kendi değerinize odaklanın
  • Hayattaki iyi şeyler kısıtlı değildir, birinin başına gelen güzel bir olay sizden çalınmadı
  • Herkesin hikayesi çok başka, kendi hikayenizi istediğiniz yönde değiştirmek büyük ölçüde sizin elinizde
  • Herkes zaman zaman başarılı zaman zaman başarısız olacaktır. Bunu kabul edin.
  • Dış faktörlerden bağımsız bir biçimde kendinizle bağ kurun
  • Başınıza ne gelirse gelsin, kendinize sadık olun.
İnceleme Önerisi: Palo Santo, sinir sisteminize iyi gelir.
  1. Kendini suçlamayı bırak

Bir olay karşısında gösterdiğimiz davranış biçimine dair suçluluk duyuyorsak, bunu bir uyarı olarak almak çok kıymetli. Duygularımız ruhumuzdan gelen elçiler gibiler. Devamlı mı suçluluk duyuyorsunuz? Yoksa belirgin bir olay karşısında davranış kalıplarınız mı sonradan size suçluluk hissettiriyor? Suçluluk hissi, kişinin kendine dair inancını yıkan çok güçlü bir duygu. Bir başkasının kalbini kırdığımızda, zarar görmesine sebep olduğumuzda hissettiğimiz suçluluk duygusu oldukça sağlıklı elbette. Böyle bir duygu barındırmıyorsak eğer, aynı hatayı defalarca yapabiliriz. Ama kronik bir kendini suçlayıcı isek, burada farkındalığı kendimize getirmemiz gerekli.
  • Her suçluluk hissettiğimizde bu duyguya kapılmak yerine duygunun nereden çıkıp nereye gittiğini takip edebiliriz.
  • Hissettiğimiz şeyler, kişiliğimiz, tercihlerimiz üstüne suçluluk duyuyorsak eğer, destek gruplarından ya da profesyonellerden yardım alabiliriz.
  • Suçluluk hissinin olduğu her konunun üstünde durmamız, incelememiz önemli. Omuzlarımızdaki yük ancak böyle hafifler.
  • Suçluluk duygusu geldiği zaman ona kapılmadan, sakince izlemek bu duygumuzun arka planı ile tanışmamızı sağlayabilir.
İnceleme Önerisi: Zen Bahçesi düzenlemek, dikkatimizi odaklamamızı sağlar.
  1. Hep haklı olduğunu düşünmeyi bırak

Evet, kendi hayatımızın başrol oyuncusuyuz, orası öyle. Ama herkes, istisnasız bu dünyadaki herkes kendi hikayesinin başrol oyuncusu. Kişinin kendini önemsemesi, öz değer, öz sevgi, öz şefkat, öz saygı geliştirmesi çok kıymetli. Ama bu demek değil ki bu dünyanın merkezinde biz varız. Bu dünyanın merkezinde değiliz…
Herkes kadar önemli, herkes kadar kıymetli, herkes kadar geçiciyiz.
Olayları başkalarının gözünden görebilmek, kendi doğrularımızın, inançlarımızın sübjektif olduğunu bilmek, bir başkasının hikayesine kulak verebilmek gerçek anlamda yetişkin olmaktır. Bir çocuk, bir genç kendi fikrinde diretebilir ama bir yetişkin değişik bakış açılarının, tercihlerin var olduğunu bilir. Kısaca her zaman haklı değiliz.

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Yogabiz.pro

Bloga dön