Bizi Büyütecek Beş Durum

Bizi Büyütecek Beş Durum

Büyümenin göstergesi olarak çoğu zaman kronolojik yaşımız referans alınır. Kimlik kartında yazan yaşın yanı sıra üniversiteden mezun olmak, bir işe girmek, hayatta sorumluluk üstlenmek, evlenmek ve aile kurmak “büyümüş” olmanın diğer belirtileri olarak kabul edilir. Biz ise büyümeye daha farklı bir pencereden bakalım diyoruz. 18 Yaşına basarak hukuk önünde reşit kabul edilmek, bir işe girip kendi parasını kazanmak ya da çocuk sahibi olmak çoğu zaman yetişkin olmamızı sağlamıyor.
Büyümek, yetişkin olmak hayatta zaman zaman kendimizi rahat ve güvenli hissettiğimiz konfor alanlarımızdan çıkmayı kabul ettiğimizde gerçekleşiyor aslında.
Sorunları görmezlikten gelmeden, onları başkalarına devretmeden sorumluluklarını almak, olanı olduğu gibi görmek ve en önemlisi hayatın her zaman düz bir çizgide gitmeyeceğini kabul etmek, iyi günlerin ve kötü günlerin birbiri arkasına geleceğini bilmek tam da yetişkince bir bilme hali. Hayatta bizi zorlayan alanlarda kaçmadan kalabildiğimizde farkına varmadan büyüyoruz. Ve buradaki büyümeyi olumsuz bir anlamda kullanmıyoruz. Büyümek aslında kelimenin tam anlamıyla hayatımızın kontrolünü ele almak demek. Çocukken ve gençken tam da bunun hayalini kurmuyor muyduk? Gelin şimdi bizi büyütecek beş durum nedir bir bakalım:
  1. Rahatsız edici konuşmalardan kaçmamak

Bir, iki yaşlarında erken çocukluk dönemlerimizde ne dediğimizi sadece annemiz, babamız anlayabilirdi. Oyun arkadaşlarımız ile sıkıntı yaşadığımızda belki yetişkinlerin arabuluculuğuna ihtiyaç duyuyorduk. Belli bir yaşa kadar rahatsız olduğumuz konuları, çevreye, bizim adımıza etrafımızdaki yetişkinlerin ifade etmesi çok normal ve küçük bir çocuk olarak insanı kendini güvende hissettiren bir yaklaşım. Ama zamanla yetişkinin çocuğun dış dünya ile ilişkisinden yavaş yavaş, alıştıra alıştıra çıkması, çocuğun kendini güvende hissederek kendini, sınırlarını çevresine ifade etmeyi öğrenmesi oldukça önemli. Etrafımıza sınırlarımızı çizmemiz, kendimizi net ve duru bir biçimde ifade etmeyi ve çevremizdekilere hayır diyebilmeyi öğrenmemiz çok önemli. Hayatımızdaki birilere artık ilişkimizi kesmek istediğimizi söylemek, davranışları bizi rahatsız eden arkadaşımıza neden rahatsız olduğumuzu anlatmak gibi konuşmalar kolay, mutluluk veren konuşmalar olmayabilir. Ama kesinlikle bu tür konuşmalar yaptıktan sonra kendimizi daha güçlü ve yetişkin hissedeceğiz.
Okuma Önerisi: Beş Element Döngüsü
  1. Zorlayıcı duygularından kaçmamak

Mutluluğumuzun kesintisiz olmasını isteriz. Devamlı her şeyin gönlümüzce olmasına, huzurlu ve neşeli hissetmeye kim hayır diyebilir ki? Ama işte bu hayatta kimse devamlı iyi, mutlu, neşeli, huzurlu hissetmiyor. Nasıl ki geceyi gündüz takip ediyor, ağaçların yaprakları kışın kuruyup, ilkbaharda canlanıp, filizleniyorsa bizim de bizi mutlu eden, yaşam enerjisi veren duygular hissettiğimiz iyi günlerimiz olduğu gibi, hayattan soyutlamamıza neden olan, elimizi kolumuzu bağlayan zorlayıcı duygular hissettiğimiz kötü günler geçirmemiz de aynı şekilde insan olma deneyimin bir parçası. Her duygu bizi bize anlatan bir aracı aslında. Korku, endişe, korku, suçluluk hissi gibi duygularla kalmak oldukça zor. Korktuğumuzda, endişelendiğimizde, öfkelendiğimizde kendimizi yatıştırmak için dikkatimizi dağıtmak, başka işlerle meşgul olmak yerine, çevremizden destek alarak, kendi güvenli alanımızda kalarak bu duygularımızın bize neyi anlatmak istediğine kulak verebiliriz. Bir çocuk endişelendiğinde, öfkelendiğinde hemen reaksiyon gösterir. Kendimizi dinlemeyi, her duygumuzu değerli ve işlevsel bulmayı öğrenmek ise büyümeye giden önemli bir adımdır.
Podcast Önerisi: Kendinin Ebeveyni Olmak
  1. İstediklerini her zaman elde edemeyeceğini bilmek

Disiplinli bir şekilde çalışmak, emek vermek, planlı programlı olmak vs. evet istediklerimizi elde edebilmemiz için çok önemli araçlar. Ama bazen ne yaparsak yapalım istediğimizi elde edemeyiz. İstediğimizi elde edememek bizi ne beceriksiz yapar, ne tembel ne de yeteneksiz ne de şanssız. Dışarda bizim dışımızda dönen, zaman zaman denetleyebildiğimiz, çoğu zaman da denetleyemediğimiz müthiş bir hayat var. Bu hayat dengesi içinde bazen istediğimiz olaylar, gelişmeler bizi teğet geçebilir. Bir çocuk istediği bir şey olmadığında kendisini yere atıp ağlayarak tepinebilir. Bir yetişkin ise yaşamın karmaşasını kabul ettiğinde aslında bir nevi hayatta istediği her şeyin olamayacağını da görür. Ve biliyor musunuz bunu sorun olarak görmez de… Çünkü bilir ki: Bir kapı kapansa bir başka kapı açılır. Gerçekleşmeyen bir dilek, gerçekleşecek başka bir dileğin taşıyıcılığı yapar.
İnceleme Önerisi: Bedenimizin sınırlarını keşfetme; yoga
  1. Alttan almayı öğrenmek

Evimizin prensesi ya da prensi olabiliriz. Annemiz babamız bize çok hayran olup, bizi çok zeki bulabilir. Üniversiteden mezun olup, çalışma hayatına katıldığımızda ise bambaşka bir hayat ile karşılaşırız. Dış dünyada kendi ayaklarımız üstünde durmaya başladığımız andan itibaren diğer insanlarla adeta diplomatik ilişki içine gireriz. Annemize, babamıza, kardeşimize, arkadaşlarımıza kızmak, küsmek, kapris yapmak mümkün olabilir ama beraber çalıştığımız arkadaşlarımıza başka türlü bir davranış kalıbı geliştirmemiz gerektiğini öğrenmemiz çok kıymetlidir. Tartışmalarda, çekip gitmeden, küsmeden, kavga etmeden kendi merkezinde kalarak kendini ifade etmeyi öğrenmek ve zaman zaman karşımızdakini alttan almak taviz vermek değil, ilişki yönetmeyi öğrenmektir.
Okuma Önerisi: Dört İçsel Güç
  1. Dünyanın merkezinde olmadığını kabul etmek

Dünyada milyarlarca insan yaşıyor. Arzuları, beklentileri, istekleri, korkuları, endişeleri olan milyarlarca insan… Biz de bu milyarlarca insandan biriyiz. Bunu böyle kabul etmek kendi değerimizi azaltmaz, sadece bizi bütünün bir parçası gibi hissettirir. Çocuklar isteklerini erteleyemez, isteklerinin hemen olmasını beklerler. Bir çocuğun sakinleşebilmesi, iyi hissedebilmesi için yakın ilgiye ihtiyacı vardır. Bir çocuk kendi doğal gelişimi çerçevesinde kendini dünyanın merkezinde görür. Çocukluktan yetişkinliğe sosyal bir hayatın parçası olarak ilerleriz ve yolumuz bir sürü insanla kesişir. Bu kesişmeler sırasında diğer insanlara karşı sempati, empati ve şefkat geliştirmeyi öğrenebilirsek “dünyanın merkezini” gönül rahatlığı ile diğer insanlarla paylaşabiliriz.  

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Bloga dön