Çocuklardan İlham Alacağımız Dört Şey

Çocuklardan İlham Alacağımız Dört Şey

Bazılarımızın arası çocuklarla doğuştan iyidir; onlarla çok güzel bir ilişki kurabilirler, kolay anlaşırlar, vakit geçirmekten zevk alırlar. Bazılarımız için ise çocuklarla ilişki kurmak zorlu bir sınavdır! Sıkılırız, ne söyleyeceğimizi, ne yapacağımızı bilemeyiz. Çocuklarla ilişkimiz nasıl olursa olsun, onları, oynarken, biriyle beraberken, konuşurken, dinlerken, yemek yerken izlediğimizde bazı özelliklerinin ne kadar ilham verici olabileceğini keşfederiz. Başlangıç zihni çok önemli bir Budist kavramdır. Bir konu üstünde çalışırken, birini dinlerken ya konu hakkında ileri derecede bilgi ve yargı sahibi olunmasın rağmen, sanki yeni öğrenmeye başlıyormuşçasına açık, hevesli ve önyargısız bir tutum takınılmasını ifade eder. Başlangıç zihni pratikleri özellikle Zen Budizm ve Japon savaş sanatları eğitiminde kullanılır.  
Küçük çocuklar başlangıç zihnin adeta bedenleşmiş halidir.
  Çoğu şey ile kelimenin tam anlamıyla ilk defa karşılaşırlar: İlk defa kar görürler, İlk defa çikolata yerler, İlk defa denize girerler, İlk defa dönme dolaba binerler… Yetişkin halimizle yaptığımız, deneyimlediğimiz her şeylerin bizde bıraktığı, oluşturduğu his, aslında, erken çocukluğumuzdaki kök bir deneyime dayanıyor. Çocukluktan yetişkinliğe giden yolda o kadar çok deneyim yaşıyoruz ki artık neredeyse her şeye yönelik net bir fikrimiz, yargımız oluyor. Bu durumu normal kabul edebiliriz. “E, başka türlüsü nasıl olabilir ki?” diye sorabiliriz.  
Önceki deneyimlerimizi dikkate alarak, bir sonraki adımımızı daha sağlıklı kararlar vererek, güvenli bir şekilde atabileceğimizi düşünebiliriz.
  Bütün bunlar çok doğru olabilir olmasına da, gelin şimdi tekrar küçük çocuklara geri dönelim: Örneğin ilk defa kar gören ya da denize giren bir çocuğa… Gözlerinin gördüklerini belki sevdiler, belki sevmediler… Bedenlerinin o anda hissettiklerinden belki zevk aldılar, belki de güvensiz hissettiler Belki güldüler, belki şaşırdılar, belki de ağladılar. Ama şurası kesin ki o anda, tam olarak o deneyimin içindeydiler. İşte bu yüzden, ister iyi anlaşalım, ister anlaşamayalım çocuklar hayatla, şimdiki anla bağ kurmanın ne demek olduğunu bize öğrettikleri için her biri müthiş birer ilham perisi.  
Okuma Önerisi: Mindfulness Temel Kavramlar 1 Okuma Önerisi: Mindfulness Temel Kavramlar 2
  Gelin şimdi çocuklardan ilham alabileceğimiz dört duruma bakalım:  
  1. İçinde bulunduğu anda olmak

Belki de bir çocuğu seyretmenin en zevkli tarafı budur; çocuklar kelimenin tam anlamıyla kendilerini yaptıkları şeye kaptırırlar. Suyla oynuyorsa sadece suyla oynar, Masal dinliyorsa sadece masal dinler, Ağlıyorsa sadece ağlar, Bedeni bir yerdeyken, zihni başka bir yerde değildir. Kelimenin tam anlamıyla içinden geçtiği anın merkezindedir. Zihni çok fonksiyonlu çalışmaz. Yetişkin olarak bir tek önceliğimizin olması bizim unuttuğumuz bir durumdur; genelde bedenen bir şey yaparken, zihinsel olarak başka bir şeyi düşünür, planlar ya da yorumlarız. Bu durum bizi fark etmeden hem yorar hem de içinde bulunduğumuz ana, yaptığımız işe, deneyimlediğimiz duruma kendimizi tamamen vermemizi engeller. Bir hayat otomatik pilota alınmış gibi yaşanmaz, minik minik anların bir araya gelişi hayatımızı oluşturur. Daha önceki deneyimlerimize fazlaca bel bağlayarak, onları temel referans olarak alarak içinde bulunduğumuz anı değerlendirmek, o anın kendi biricikliğini gözden kaçırmamıza neden olur.  

2. Merak

Hiç kuşkunuz olmasın ki, bu hayatı güzelleştiren en önemli duygulardan biri merak duygusudur. Hayata karşı merakını kaybetmek aslında yaşam sevincini kaybetmektir dersek abartmış olur muyuz, bilemiyoruz. Hayata karşı merakını kaybetmek maalesef yetişkinlerde çok görülen bir durum. “Bu hayatta artık beni hiçbir şey şaşırtmıyor” “O kadar çok yer gördüm ki, artık her şey bana aynı geliyor” “Karşımdakinin nasıl biri olduğunu hemen anlarım” gibi ve benzeri cümleler geçmiş yaşam deneyiminin bu ana sızması demek aslında.  
İnsanın içinde merak duygusu taşımadan neşeli olmasına, yeni bir şeyler öğrenmesine, keyif almasına, keşfetmesine imkan yok.
  Bu hayatta her şeyi görüp, her şeyi yaşadığını düşününce insanın merak duygusu ile ilişkisi kalmıyor elbette. Hayata açık farkındalık, yargısız ve alçakgönüllü bir tutumla yaklaştığımızda ise merak duygusu bizimle beraber oluyor. Çocuklar çok soru sorarlar ve evet bu sorular bazen bezdirici olabilir. Hayata yönelik içinde sorular barındırmak ise yetişkinlikte insanı canlı, aktif ve yeniliklere açık hale getiriyor.  
  1. Duygularını, hislerini ifade etmekte açık olmak

Çocuklar iyidir, hoştur ama, zaman zaman açık sözlülükleri ile ailelerine zor anlar yaşatabilirler. Bir çocuk bir şeyi sevmez ya da beğenmezse bunu olduğu gibi hiç süzgeçten geçirmeden söylemekten çekinmez. Misafirlikte yemeyi beğenmezse “İğrenç” diyebilir mesela. Biz yetişkinler ise çoğu zaman duygularımızı, düşüncelerimizi kaba olmamak, kimseyi kırmamak, dengeleri korumak için kendimize saklarız. Elbette bir çocuk gibi düşündüğümüz her şeyi pat diye söyleyelim demiyoruz, sadece, duygularımız, sınırlarımız konusunda açık olmaya ihtiyacımız olduğunu bilmemiz gerekiyor. Çeşitli kaygılarla kendini ifade etmemek, duygularını paylaşmamak hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımız için hiç iyi değil.  
  1. Tekrar etmekten bıkmamak

Çocuklar bir şeyi aynı şekilde defalarca yapmaktan sıkılmazlar: Defalarca kaydıraktan kayabilirler, Defalarca aynı hikaye kitabını dinleyebilirler, Defalarca aynı kutu oyununu oynayabilirler Emekleyen bir bebek için ayağa kalkmak ve yürümeye başlamak defalarca düşerek ve kalkarak yapılan tekrarların sonucudur.  
Çocuklar kelimenin tam anlamıyla içinde bulundukları anı deneyimledikleri ve merak duygusuna sahip oldukları için defalarca yapıp, oynayıp, dinlese bile tekrar etmekten sıkılmazlar.
  Yetişkinlikte ise tekrarlardan sıkılırız. Tekrarları zaman kaybı ya da başarısızlık olarak görürüz. Oysa bir şeyi tekrar tekrar yapmak, o şeyde hem ustalaşmamızı sağlar, hem de açık farkındalıkla kalabildiğimiz sürece aslında her bir tekrarın kendine has bir farklılığı olduğunu görürüz.

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Bloga dön