Doğanın Parçası Olduğumuzu Hatırlama Vakti: FENG SHUI

Doğanın Parçası Olduğumuzu Hatırlama Vakti: FENG SHUI

Anneannenizin, babaannenizin, dedelerinizin yaşamlarını düşünün, sizinkinden farklı mıydı, ne dersiniz? Peki, onların annelerinin, babalarının gündelik hayatları nasıldı sizce? Sizinkiyle ortak noktaları var mıdır? Peki ya şöyle dört, beş nesil geriye gittiğinizde sizce atalarınızın nasıl bir gündelik hayatı, duygusal dünyaları vardı? O kadar geriye gitmeye gerek var mı bilmiyoruz, ama iki, üç nesil önce bile aile büyüklerimizle bizim gündelik hayatlarımızın birbirinden çok farklı olduğunu söyleyebilmek için tarihçi olmaya gerek yok. Atalarımız bizler gibi bilgisayarın ya da cep telefonunun önünde saatler geçirmiyordu. Tüm ihtiyaçlarını dışardan satın almak yerine, ihtiyaçlarının bazılarını/çoğunluğunu kendileri üretiyordu. Bize nazaran çok daha fazla hareket ediyorlar, yürüyorlardı. Bizim gibi plazalarda iklimlendirmeli klimalar altında çalışmıyorlardı. Bugün dünya üzerinde milyonlarca insan mevsimleri bile hissetmeden, fark etmeden yaşayıp gidiyor. İş yerinizdeki klima ısıyı standart haline getiriyor. Düşünsenize, ilkbaharın, sonbaharın, yazın, kışın kendine has ısı derecelerini hissetmek çoğumuz için imkansız. Evden çıkıp arabalara biniyoruz, arabadan inip ofislere giriyoruz. Ayna camlı, klimalı plaza hayatı, mevsimlerin o tapılası farklılıklarını, geçişlerini görünmez kılıyor. Büyük kentlerde ağacı, suyu, ateşi ve hatta havayı bile görmeden yaşayıp gitmek çok mümkün. Hayat tarzımız öyle bir hale geldi ki, doğayı hissedebilmek, onu fark edebilmek, onunla iç içe yaşayabilmek için özel bir çaba sarf etmemiz gerekli. Oysa insan biyolojisi, anatomisi ve fizyolojisi ile çalışan bilim insanları “Bugünkü insan anatomisi ve fizyolojisi ile 75 bin yıl önce yaşayan insan anatomisi ve fizyolojisi arasında çok da büyük bir fark yok” diyor. Peki ya hayatı yaşama biçimimiz? Yakın dönem atalarımızla bile hayat tarzlarımızda büyük farklılıklar var. Bu yüzyılda yaşayan bizlerin artık doğa ile bağımız çok zayıf. Kendimizi tıpkı bir ağaç gibi, su gibi, toprak gibi doğanın bir parçası olarak görmüyoruz, doğanın efendisi olarak düşünüyoruz.

Doğanın 5 Elementi

İnsanlık tarihi boyunca her kültürde ve her dönemde  “Sağlıklı, mutlu, güvenli, bereketli, aşk dolu bir hayat nasıl süreriz?” sorusunun cevabı aranmıştır. Kadim Çin felsefesinde insanın gelişim evrelerini açıklayabilmek,  mutluluğu, sağlığı, bolluğu, huzuru, sevgiyi insan hayatına çekebilmek için doğanın kendine has yaşam işleyişinden ve mevsimlerden ilham alınmıştır. Çin tıbbı ve felsefesi insanın mutluluk, sağlık, bereket ve aşkı elde edebilmesi için doğayı, doğanın işleyişini çok iyi gözlemlemişler ve buradan bir hayat felsefesi yaratmışlar. Doğayı “Ağaç, Ateş, Toprak, Metal ve Su” kategorileriyle beş temel bölüme ayırmış, bu kategorilere “Doğanın Beş Elementi” ismini vermişlerdir. Her elementin insan psikolojisinde bir evresi, yönettiği organları ve anatomik bölgeleri ve mevsimi vardır.
  • Ağaç elementi ilkbaharı
  • Ateş elementi yazı
  • Toprak elementi pastırma yazını (batıda olmayan bir mevsim)
  • Metal elementi sonbaharı
  • Su elementi kış mevsimini sembolize eder.
Mevsimlerin birbirini takip etmesi hayatın bitmeyen bir döngüsüdür. Tüm mevsimler gibi Beş Element de birbirini besler, güçlendirir ve anlamlı bir bütün oluştururlar. Hayat Beş Elementin bir araya gelmesiyle anlamlı ve eksiksiz bir bütün olur. Kadim Çin Felsefesi için Doğanın Beş Elementi öyle zengin, şiirsel ve bilimsel bir kaynaktır ki hayatın her alanına bu perspektif ile bakarlar. Enerjetik bedenimizde varolan çakra sisteminde de her bir çakranın bir elementi vardır.  
Uygulama Önerisi: ÇAKRA TESTİ
Doğa ile temas içinde olmamak, doğadan kopuk ya da doğa ile bir mücadele halinde olmak insanlığı en temel “özünden” koparan, onu mutsuzluğa, bereketsizliğe, derin doyumsuzluğa iten en önemli etkenlerdendir. Bizler tıpkı bir ağaç gibi, tıpkı bir okyanus, bir hayvan ya da bir dağ gibi doğanın bir parçasıyız. Doğadan kendimizi kopardığımızda, kendimizi betona, gökdelenlere, asfalta, elektronik aletlere gömdüğümüzde fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak hastalanıyoruz.  
Okuma Önerisi: Zen Bahçeleri Bize Ne Söylüyor?

Feng Shui - Doğadan Alınan Yaşam İlhamı

Batı’da son 20 senedir çok moda olan Feng Shui kelime anlamı olarak “Rüzgar (feng) ve Su (shui) demektir. Yaklaşık 5000 yıllık geçmişe sahip Kadim Çin öğretisi olan Feng Shui felsefesinde, Doğanın Beş Elementinden yani  “Ağaç, Ateş, Toprak, Metal ve Su”dan alınan ilham ile insanlığın aşk, sağlık, güven içinde hissetme, bolluk, bereket isteği gibi varoluşsal ihtiyaçlarını karşılamasına yönelik yaşam alanlarının düzenlenmesidir. Feng-Shui kısaca doğanın kendine has kurallarını, akışını, kendisini oluşturan elementleri yaşam mekanlarımıza dengeli bir biçimde yerleştirmektir. Feng-Shui’de bir başka çok önemli kavram ise Chi’dir.

Chi Nedir?

Kadim Çin Öğretisinde doğanın, tüm canlıların ve eşyaların, doğada, kosmosta gördüğümüz her şeyin etraflarına yaydıkları bir “yaşam enerjisi” olduğuna inanılır.  Bu yaşam enerjisine “Chi” adı verilir. Chi, tüm yaradılışın özündeki, şeklini, oranını ya da mutlak kaynağını bilemediğimiz yaşam enerjisidir, adeta “kozmik soluktur.” Çin öğretisine göre kişilerin sağlıklı, mekanların bereketli, huzurlu, güvenli, sevgi dolu olabilmesi için Chi enerjisinin dengeli bir biçimde akabilmesi, enerjinin rahat hareket edebilmesi gereklidir. Bir kişinin ya da mekanın Chi enerjisi tıkalı veya aşırı hareketli ise sağlık, huzur, bolluk, bereket sorunları kendini gösterir. Evrende Chi, bitmez, tükenmez, ancak tıkanabilir, rahat hareket edemeyebilir, aşırı güçlü ve hızlı, dengesiz hareket edebilir. Feng Shui kısaca Doğanın Beş Elementinden aldığı ilhamla, yaşam enerjisi Chi’nin mekanlarında, güçlü ve dengeli bir biçimde hareket etmesini olanaklı kılacak alanlar yaratma bilgisidir.  
Uygulama Önerisi: Çakra Dengeleme Çalışmaları

Feng Shui’nin 10 Temel Kuralı

Temelleri binlerce yıla dayalı olan Feng Shui’yi bir çırpıda anlatmak çok zor. Feng Shui’yi dekorasyon anlayışına indirgemek bu köklü bilgi birikimine yapılacak bir hakaret olur. Hangi eşyayı nereye koyacağımız Feng-Shui’nin sadece bir bölümüdür. Feng Shui aynı zamanda insana psikolojik bir yaklaşım, mimari, mühendislik ve matematik anlayışıdır. Feng Shui anlayışı aslında bir evin nereye, hangi yönde yapılacağından başlar. Bir ev aldıktan sonra Feng Shui uzmanıyla çalışmak belki de biraz geç alınmış bir hizmettir; evi almadan, hatta ev yapılmadan önce Feng Shui danışmanlığı alınması gereklidir. Feng Shui kuralları arasında salonun, yatak odalarının, mutfağın, tuvalet, banyo ve balkonun nerelerde olacağına dair net kurallar olsa da bu yazımızda bunlara girmeyeceğiz. İçinde yaşadığımız yaşam alanlarımızda hepimizin kolaylıkla uygulayabileceğimiz 10 Feng Shui ipuçlarından bahsedeceğiz.
  1. Chi evimizde rahat hareket edebiliyor mu?

Gelin, Chi’yi güzel bir esinti ya da şırıl şırıl akan bir nehir gibi düşünelim. Esinti veya su ne zaman doğal akışından kopar? Evet, önü tıkandığında; balkonunuzun kapısı açık olabilir ama balkon kapısının önünde koca bir eşya yığını varsa dışarıdan gelen güzel esintiyi hissedemeyiz.   Çöplerle kirletilmiş bir nehir kendi doğal akışından ayrılır ve tıkanır. Feng Shui’nin ana mantığı Chi enerjisinin yaşam mekanlarımızda rahat ve dengeli bir biçimde dolaşabilmesidir.   Yani: İhtiyaç duymadığınız, kullanmadığınız eşyaları atın, bir başkasına verin. Evinizi hiç kullanmadığınız eşyalardan özgürleştirin ki Chi’nin özgürce ve rahatça dolaşabilmesi için ihtiyacı olan boşluk ortaya çıksın. Ayrıca sizin ihtiyaç duymadığınız ve kullanmadığınız bir eşyanız, giysiniz, başka birinin her gün severek kullanacağı bir şeye dönüşebilir. Evinizdeki her eşyayı, her giysiyi bilin. Giysi dolabını açtığınızda “Aaaa, böyle bir şeyim mi varmış?” demeyin.   Kullanmadığınız hiçbir şeyi evinizde tutmayın. Bu kural odalar için de geçerli! Devamlı kapalı tutulan ve sadece bayramdan bayrama ya da çok önemli misafirlere açılan salonlar hepimize tanıdık geliyor değil mi? Tüm odaları kullanıma açacağız. Kapısı devamlı sıkı sıkıya kapalı tutulan bir oda ölmüş, yaşamayan bir enerjiye sebep olur. Evimiz ferah, ışıl ışıl, her gün her odasını kullandığımız, içinde rahatça dolaşabildiğimiz ve keyif aldığımız bir yer olmalıdır. Yatakların altına veya dolapların üstüne koyulan bavullar, çantalar, dürülmüş halılar, yüklükler enerjinin rahatça dolaşmasını engeller. Yatakların altı, dolapların üstü boş ve temiz olmalıdır. Evdeki ferahlık hissi aslında Chi’nin rahatça evinizde dolaştığının bir işaretidir. Evinizdeki oksijenin taze ve temiz olması da Chi'nin rahata hareket ettiğini bir göstergesidir. Evinizin havasını temiz tutmak için her gün havalandırmanız ve Palo Santo, White Sage gibi doğal tütsüler ile arındırmanız önemli. Doğal tütsü kitlerini buradan inceleyebilir, yararlarını Okuma Önerimiz'den inceleyebilirsiniz.  
 
Okuma Önerisi: Palo Santo'nun Beş Şifası Kuru Dallardan Gelen Güzel Kokulu Şifa: Palo Santo
 
  1. Her şey yerli yerinde, kendi “evinde” olmalı:

Bizlerin nasıl bir evi, evin içinde de bir odamız varsa, her eşyanın da bir yeri, bir evi olmalıdır. Evinize bu gözle bir bakın; eşyalarınızın “evleri” var mı? Ortalıkta, ait olmadıkları yerlerde olan eşyalar Chi’nin rahat dolaşmasını engeller. Örneğin salonda halının üstünde duran oje, koltuğun üstüne atılmış palto, mutfak tezgahındaki ders kitapları gibi. Bölümler, kategorilerine göre yerleştirme çok önemlidir. Biz tuvalette uyumuyorsak, paltomuz da koltukta uyumamalıdır. Özellikle dışarıda, sokakta gezdiğimiz ayakkabılar mutlaka tabanları temizlendikten sonra ayakkabılığa koyulmalıdır. Sokak kapısının önüne ya da evin içinde ortalığa bırakılan ayakkabılar enerjinin dolaşmasını engeller.  
  1. Yin Yang Uyumu:

Çin felsefesine göre doğadaki her şeyin bir karşıtı vardır ve karşıt iki şey bir araya geldiklerinde anlamlı, birbirlerini besleyen, tamamlayan tek bir şeye dönüşürler. Bu karşıtlığa Yin ve Yang kuramı ismi verilmiştir. Yin enerji gece, karanlık, dinlenmek, ay ve benzeri halleri tarif ederken yang enerji ise güneş, mücadele, hareket, gündüz gibi aktifliğin genel adıdır. Evimizdeki genel atmosferi oluştururken işte bu yin-yang enerji dağılımına çok dikkat edilmelidir. Uyuduğumuz, dinlendiğimiz odalarla, çalıştığımız, sohbet ettiğimiz, mutfak gibi eylem içinde olduğumuz alanların renkleri, aydınlatılması, kullanılan dekorasyon objeleri farklı ve alanın kullanım amacına uygun olmalıdır.  
  1. Doğanın Beş Elementinin Dengeli Dağılımı:

Giriş metnimizde Beş Elementten bahsetmiştik. Doğanın kusursuz dengesini ve döngüsü evimize taşımak istiyorsak dengeli bir biçimde “Ağaç, Ateş, Toprak, Metal ve Su” elementlerini dağıtmamız gereklidir. Mesela, çok bitki olması ya da çok fazla metal obje kullanılması, her odada aynı renklerinin tercih edilmesi, su çağrışımının olmaması vs. evdeki dengeyi bozar.   Elementlerin kendileri ya da çağrışımlarını uygun yerlerde kullanmamız gereklidir. Beş elementin kullanımı aşağıdaki gibi olabilir:
  • Ağaç Elementi: Çiçekler, orman, ağaç manzarası, ahşap malzemeler-yeşil tonlar.
  • Ateş Elementi: Işık, güneş, şömine, mum-kırmızı, bordo, koyu turuncu, mürdüm rengi.
  • Toprak Elementi: Seramik, toprak objeler, taşlar-sarı, kahverengi, açık turuncu.
  • Metal Elementi: Metal, bakır, gümüş bronz objeler, malzemeler-beyaz, gümüş, altın.
  • Su Elementi: Fıskiye, akvaryum, su kullanılan objeler- mavi, siyah
 
  1. Bozuk, tamire ihtiyaç duyan eşyalarla bir arada yaşama:

Biz nasıl hastalandığımızda doktora gidiyorsak ve çok sevmemize, ayrılmanın verdiği acıya rağmen hayatını kaybedenlerle aynı evde yaşamaya devam etmiyorsak eşyalarımız için de aynı kuralı uygulamalıyız. Bozulan eşyalar tamir edilmeli, tamir edilemeyecek durumda olanlar uygun bir biçimde geri dönüşe kazandırılmalı. Eşyalarımız, giysilerimiz ile vakti geldiğinde yollarımızı ayırabilmemiz çok önemli. Nasıl doğada mevsimler varsa, her mevsiminde kendine has bir döngüsü varsa, bizim de eşyalarla, giysilerle ilişkimizi aynı mantıkla kurmamız ve yönetmemiz gerekli. Bozulmuş, işlevini yerine getirme gücüne artık sahip olmayan şeylerle bir arada yaşamak bizim içimizdeki Chi’yi de olumsuz anlamda etkiler. Bozulmuş bir eşya ile yaşamak, farkına varmasak da kendimizi beceriksiz hissettirir. Bazen üşengeçlikten, bazen de duygusal bağlarımızdan dolayı çalışmayan ya da üstümüze olmayan ya da kısaca artık sevmediğimiz eşyaları, giysileri hayatımızdan çıkaramıyoruz. Burada şımarık ve tüketici bir biçimde eşyaların ve giysilerin atılmasından elbette bahsetmiyoruz. Onlarla bağ kurarak, onlarla kurduğumuz ilişki üstünden kendi yaşamsal dönemlerimizi anlamaktan, bir dönemi bitirebilme gücüne sahip olmaktan bahsediyoruz.  
  1. Yaşam alanı temiz ve derli toplu olmalı.

Toz ve kir, dağınıklık, biz hiç fark etmesek de Chi enerjisini dibe çeken en önemli faktörlerden biridir. Evimizi temiz ve toplu tutacağız, bu işin başka çaresi yok. Yemek masası, mutfak, fırın, ocak, buzdolabı, lavabolar, tuvalalet, klozet bolluk ve bereket ile özdeşleştiği için özellikle tertemiz ve düzenli olmalı. Yemek masasının üstünde gün boyunca duran döküntü, yemek yerken artık orda olmasalar bile yemeğin keyfini kaçırır. Mutfak lavabosu her zaman boş olmalıdır. Kim çok kirli bir buzdolabından çıkardığı yemek malzemeleri ile kirli bir tezgahta hazırlık yapıp, önceki yemeğin dökülmüş yağı kokan bir fırında pişirmek ister? Kim yemek artıkları ile tıkanmış bir lavaboda meyve yıkayıp, afiyetle yiyebilir? “Ben” diyenlerdenseniz, bilin ki fark etmeseniz de bu durum sizi etkiliyor. Yemek masaları bereketin en önemli temsilcisidir. Üstü boş, temiz olmalıdır. Yemek masasının karşısına bolluk ve bereketin artırılması için ayna koyulması önerilir. Aynı sebepten dolayı klozet kapağını da kapalı tutmak gereklidir.  
  1. Aydınlatma ve çalışmayan ampuller:

Yaşam mekanlarının aydınlatılması, her dönem mimari çalışmaların en önemli parçasıdır. Yaşam mekanları, kullanım amaçlarına uygun şekilde aydınlatılmalı, çok tepede noktasal aydınlatmalardan kaçınılmalıdır. Salonda zaman zaman yin, zaman zaman da yang enerjide olduğumuz için aydınlatma alternatifli olabilir. Evimizin girişi bize hoş geldin diyen ya da yolcu eden alan olduğu için sıcak renklerde iyi aydınlatılmalıdır. Yatak odaları bedenimizi dinlenmeye aldığımız ya da mahremiyetimizi yaşadığımız alan olduğu için yumuşak aydınlatılmalıdır. Bozuk, yanmayan ampuller evde kesinlikle tutulmamalı, yerlerine çalışan ampul mutlaka takılmalıdır. Bazı evlerde avizelerde bazen az elektrik çeksin diye bazı başlıklara ampul takılmaz. Kuralımızı tekrar edelim; evdeki her şey işlevini yerine getirmeli. İşlevini yerine getirmeyen eşyalar “yokluk, eksiklik, noksanlık, yoksulluk” duygusu uyandırır. Düşük elektrik faturası için tasarruflu ampullerden faydalanabiliriz. İhtiyaca uygun bir şekilde aydınlatılmayan bir mekan içinde yaşan kişilerde farkına varmasalar da huzursuzluk yaratır.  
  1. Odaların Şekli, Eşyaların Yerleştirilmesi

Yaşadığımız evin odaları kare ya da dikdörtgen olmalı, çok köşeli mekanlarda yaşamaktan kaçınmalıyız. Biliyoruz bazen bu tür şeylerden kaçınmak zor oluyor, özellikle evimiz kiralık ise.  Eğer mekan çok köşeli ise köşelere çiçek, lamba ya da uygun bir obje ile koyularak buralardaki keskinlik yumuşatabiliriz. Koltukların, kanepelerin, yatakların sırtlarını duvara dayamak önemlidir, oturduğumuz ya da yattığımız zamanlarda insana güven duygusu verir. Özellikle yatakta bir tarafın ve baş tarafın duvara dayalı olması daha iyi dinlenmemizi sağlar.  
  1. Bitkiler

Bitkiler bir evi çok güzelleştirebilir ama aynı zamanda klostrofobik hale de getirebilirler. Bitkiler nefes alıp nefes veren, rutin ihtiyaçları olan, büyüyen, gelişen, değişen birer canlıdır. İhtiyaçları insan ihtiyacı gibidir. Mutlaka karşılanması gerekir. Nasıl büyümekte olan bir çocuğa devamlı yeni kıyafet alıyorsak, büyüyen, serpilen ev bitkilerimizin de gelişimleri dikkatli bir biçimde gözlemleyerek saksıları değiştirilmelidir. Her çocuğun huyu suyu nasıl birbirinden farklıysa, her bitkinin de ışık, toprak, su ihtiyaçları aynı şekilde birbirinden farklıdır. Bazen aynı yerde, aynı türde iki çiçekten biri serpilirken, diğeri çürür. Evimize aldığımız her çiçeğe büyük bir sorumlulukla ve sevgiyle bakmamız, mevsimsel ihtiyaçlarını karşılamamız gerekli. Evimize aldığımız bitkilere içtenlikle hayatımızda yer açmamız, çürümüş, ölmüş bir bitkiyi kesinlikle evde tutmamak ve bakabileceğimiz kadar bitki yetiştirmek çok önemlidir.  
  1. Yaşadığımız apartmanın kamusal alanları:

Çoğumuz apartmanda yaşıyoruz. Apartmanımızın girişi, apartman paspası, koridorlar, merdiven ağızları, asansörler, kapıların önündeki ayakkabılar, bekleyen çöpler ve hatta apartman depoları evlerimizin içine ait olmasalar da,  bizim yaşam alanlarımızın birer parçası. Kimileri kamusal alanlara kendi evleriymiş gibi dikkatli ve özenli davransa da kimilerimiz de kendi evinde titizliğine rağmen ev dışına adım attığında umursamaz ve özensiz olabiliyor. Unutmayalım ki apartmanımız da bizim evimizin evi, onu temiz ve derli toplu tutmak evimizin enerjisini derinden etkileyecektir. Pek çoğumuz evlerine sığdıramadıkları eşyaları apartman sığınağına ya da deposuna kaldırıyor.  Bu hareket de Chi enerjisinin rahat ve dengeli dolaşmasını engeller. Eşyaları depolanmak, bir yerlere yığmak için değil, kullanmak için sahip olmalıyız. Çöplerin evi ise sokaktaki büyük çöp kutularıdır, kapımızın önü değil. Çöpler kapı önünde bekletilmemelidir, ya tam toplanma saatinde çıkarılmalı ya da hemen atılmalıdır.  

Çağla Güngör,

www.yogabiz.pro

Bloga dön