Değil elbette… Ama herkesin hareket etmesi şart! Uzmanlar diyor ki, 21. Yüzyılda yaşayan bir insanının bedenindeki dolaşım, kas ve iskelet, sindirim, boşaltım, solunum ve sinir sistemi binlerce yıl önce yaşamış olan atalarıyla aynı. Yani bedenin çalışma prensibi, ihtiyaçları binlerce yıldır pek değişmemiş. Binlerce yıl önce avlanan, doğanın, mevsimlerin ritmine göre yaşayan, bol bol hareket etmekten fazla bir seçeneği olmayan, hayatın her aşamasında ellerini, bacaklarını kullanmak zorunda olan, tükettiği pek çok şeyi kendi üreten atalarımızı bir kenara bırakın, artık bizlerin hayatı neredeyse anne- babalarımızdan bile çok farklı. Ofis hayatı süren ve işe arabayla gidip gelen bir insan günde ortalama 1000 adımdan fazla atmıyormuş. Buradaki derin hareketsizliği hissedebiliyor musunuz? Devamlı bilgisayarın karşında oturmaktan yorulan kalçaların, omurganın, omuzların, boynun, bacakların dramını? Peki ya bilgisayar klavyesinde durmaksızın çalışan parmakların yoğun temposunu? O parmaklar çalışırken hep aynı pozisyonda kalan el bileklerinin şaşkınlığını fark edebiliyor musunuz? Üç, dört saat belki daha fazla süre için hiç dinlenmeden durmadan bilgisayar ekranına bakan gözlerin yorgunluğunu? Çalışabilmesi için hareket ihtiyacı olan sindirim ve boşaltım sisteminin yalnızlığını ve çaresizliğini? Hareketten uzak devamlı zihninin içinde yaşamanın sinir sistemi için ne denli zorlayıcı olduğunu? Şu konuda hemfikiriz değil mi? Bedenimiz hareket etmek için yaratılmıştır!
Nokta Her şeye uyum sağlayabilen sistemimiz elbette hareketsiz bir yaşama da ayak uydurabilir. Hareket etmeyi yavaş yavaş hafızasından çıkarır ve yaşam ihtiyaçları arasında hareket etme talebinde bulunmaz. Ama bu demek değildir ki hareketsiz bir beden mutlu ve sağlıklı olabilir.
Hareketsiz bir bedenin can damarları kesilmiştir. Elbette hareket etmeden yaşayabiliriz ama hem fiziksel bedenimiz hem de enerjetik bedenimiz tıkanır, her iki bedenimizde blokajlar oluşur. Fiziksel ve enerji bedenimizin hareket etmeye, terlemeye, ritme, akışa derinden ihtiyacı var. Kendimizi hayata karşı güçlü ve dayanıklı olarak hissedebilmemiz için bedenimizin kas gücü ile bağlantıda olmamız çok önemli. Bedenimizin dinlenebilmesi için bile sağlıklı bir hareket akışı ile ilk önce canlanması gerekli. Hareketsiz bir beden doğru dürüst dinlenme haline geçemiyor bile.
Hareket etmedikçe bedenimizdeki eklemlerimiz hareket kapasitelerini adım adım, yavaş yavaş kaybediyorlar. Kullanılmayan kaslar zayıflıyor, kısalıyor. Bir düşünün devamlı bağdaş kurarak oturan bir insanın kalça eklemi, kalça bağ dokusu ile devamlı sandalyede ya da kanepede oturan bir kişinin kalça eklemi ve bağ dokusu aynı olabilir mi?
Ya da gündelik hayatında bir yerden başka bir yere yürüyerek giden bir insanın bacaklarındaki kas oranı ile her yere araba ile giden bir kişinin kas oranı aynı olabilir mi? Yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki günümüzde Batı’da hareketsizlikten kaynaklanan obeziteden ölme oranı sigaradan ölme oranından daha fazla.
Yazımızın başına dönersek herkesin, hepimizin hareket etmeye ihtiyacı var.
Peki yogayı bu çerçevede nereye yerleştirebiliriz? Ya da sorumuza geri dönersek:
Herkesin yoga yapması şart mı?
Herkesin yoga yapması şart değil ama doğrusunu isterseniz, hiç kuşkusuz, herkes yoga yapsaydı, dünya daha sağlıklı bir yer olurdu. Bir tek yogadan bahsedemediğimiz için herkesin kendine uygun, ihtiyaçlarını karşılayacak bir yoga stili bulacağından eminiz. Yoga duruşlarının temel amacı, bedeni hem güçlendirmek hem de esnetmektir; bu da kelimenin tam anlamıyla bedenimizin ihtiyacı olan şeydir.
Batı tarzı egzersizler, genelde kilo verdirme, bedene şekil verme, kas yapma üstüne kuruludur. Oysa yoga bedeni “güzelleştirmemiz” gereken proje olarak görmez. Yaşlı veya genç, kilolu veya zayıf, esnek ya da katı olmasıyla ilgilenmez. Yoga sadece hem fiziksel bedenimize hem de enerji bedenimize hizmet etmek ister. Dışardan nasıl görünürse görünsün, iç bedenin güçlü, rahat, esnek olmasıyla ilgilenir.
Beden içten güçlendikçe, dış bedenimiz yani görünen bedenimiz de güçlenir, değişir ve olumlu anlamda değişir. Dış bedenin güzelleşmesi için yapılan egzersiz yaklaşımı ile, bedenin hareket etme, güçlenme, esneme gibi temel ihtiyaçları karşılamak için yapılan yoga veya qigong gibi binlerce yıldır dünyanın pek çok yerinde milyonlarca insanın hayatına değen egzersizlerin ruhu birbirinden tamamen farklıdır. Merkezine "güzelliği" koyan egzersiz stilleri bedenin neler hissettiği ile pek ilgilenmezler. Beden zorlansa da, fiziksel acı hissetse de ya da çok yorulsa da kişiyi devam etmeye zorlar. Oysa yoga, qigong gibi kadim egzersiz öğretileri bedene derin bir saygı duyarlar. Düzenli bir çalışma ile bedenin her şeyi yapabileceğini bilir ama egzersiz sırasında fiziksel acı hissedildiğinde bedenin o harekete, duruşa henüz hazır olmadığı bilir.
İnceleme Önerisi: Great Loom Yoga Matları
Yoga çok geniş bir şemsiyedir. Yoga şemsiyesinin altında pek çok değişik yoga stili vardır, örneğin: -Hatha yoga -Hormon yogası -Eklem yogası -Restoratif yoga -Yoga terapi -Yin yoga -Vinyasa yoga -Ashtanga yoga -Hamile yogası -Sandalye yogası
İncleme Önerisi: Yoga pratiğinizde sizi destekleyecek Great Loom blokları
Yoga türlerinin bazılarına hayatımızın bir döneminde spesifik olarak ihtiyacımız olabilir. Bazı yoga stilleri ise bir hayat boyu bize eşlik eder. Hangi yoga stilini uygularsak uygulayalım hepsinin temelinde bedeni hazır olmadığı bir duruşuna zorlamamak vardır.
Yoga felsefesi insan bedenine, bedenin müthiş potansiyele yürekten inanır ama onu zorlamaz. Düzenli, disiplinli bir biçimde çalışarak bedenimizin yapabilecekleri göz kamaştırır.
Zorlanarak ve hatta acı hissederek yapılan herhangi bir bedensel egzersiz bedeni geliştireceği yere bedeni kasar, gerer ve günün sonunda sakatlar. Sinir sistemimiz bedensel olarak zorlandığımızda ne olduğunu anlayamaz ve sistemde “olağanüstü hal” ilan eder. Biz istediğimiz kadar çok şık, temiz ve ünlü bir fitness salonunda egzersiz yapalım ya da tertemiz bir ormanda koşalım, eğer bedenimizin fiziksel sınırlarına, eklem yapımıza vs. dikkat etmiyorsak, onlardan gelen sinyalleri dinlemiyorsak, bir noktada sakatlanma gerçekleşecektir. İç beden için önemli olan egzersizimizi şık, güzel, popüler bir yerde yapmamız değil, ne yapıyorsak yapalım kendimize saygı duyarak yapmamızdır.
Fiziksel egzersizlerde hırslı olmak, katı hedeflere odaklanmak, kendini devamlı başkalarıyla kıyaslamak bedenimize hizmet etmez.
Yoga ise derin bir beden farkındalığı ile egzersiz yapma ilhamı verir bize. Yoga pratiğimiz sırasında devamlı bedenimizi dinlememizi hatırlatır. Zihnimizi de bedenimize yerleştirir. Düşünün bir koşu bandının üstündesiniz ve dizi seyrediyorsunuz. Diziden gelen sesler arasında kendi dizinizin sesini duymanıza imkan var mı? Yogaya hakim olan bedene saygı anlayışında ise, yoga pratiği sırasında, o anda yaptığımız şey her neyse, sadece ona odaklanmamız hatırlatılır. Bu, bir tür meditasyondur. Bedenle tam olarak bağ kurmaktır. Bedenimizle bağ kurmayı öğrendiğimizde, bedenimizin ihtiyaçlarını kendiliğinden, kolaylıkla fark etmeye başlarız. Bedenimizin ihtiyaçları önceliğimiz haline gelir. Bedenimiz hareket etmek istediğinde hareket ederiz… Dinlenmek istediğinde dinleniriz… Beden ihtiyaçlarını görmezlikten gelmek, onları önceliğimiz haline getirmemek, bedenimizi anlamaya çalışmak yerine onu durmadan güzel, çirkin vs. etiketlemek bizi “gerçek bizden” çok uzak bir noktaya atar. Yoga matı üstünde çok kıymetli bir yolculuk var, hepimizi bekleyen…
İnceleme Önerisi: Yoga pratiğinize başlamadan önce odanızı havalandırın, Palo Santo kullanarak odanın enerjisini değiştirin, tazeleyin, canlandırın.