Gelin bir bakalım, kedilerden öğrenecek nelerimiz varmış:
1- Suçluluk duymadan uyu, dinlen Doya doya uyumaya ve dinlenmeye vakit ayır. Batı kültüründe bizler, devamlı üretken olmaya, hareket etmeye, çalışmaya, aktif bir yaşam sürmeye teşvik ediliyoruz. Frank Sinatra’nın dünyaca ünlü “New York, New York” şarkısında New York 24 saat hiç uyumayan bir şehir olarak yerlere göklere koyulamaz. Hayat dolu olmaya, hızlı yaşamaya, doyasıya eğlenmeye evet diyoruz ama bir taraftan da bedenimizin ihtiyaçlarını fark edelim diyoruz. Bedenimizin, sistemimizin dinlenmeye ve sağlıklı, yeterli bir uyku çekmeye ihtiyacı var ve bu konu tartışmaya kapalı. Kediler günde 12-16 saat arasında uyuyor. Yani neredeyse hayatlarında yaptıkları en ciddi iş uyumak diyebiliriz. Bedenlerinin uykuya ihtiyaçları ile savaşmıyorlar; tüm doğallıkları ile sadece uyuyorlar ve zaman zaman uyanıp, güzelce esneyip tekrar uyuyorlar.Biz insanlar ise dinlenmeye ve uykuya vakit ayırırken zaman zaman sanki ayıp bir şey yapıyormuş gibi hissediyoruz.Çoğumuz “Ben hiç boş kalamam” der. “Neden?” diye sormak lazım galiba. “Neden hiç boş kalamazsın?” İnsanın fiziksel bedenini, zihinsel düşünme süreçlerini dinlenmeye alması çok kıymetlidir. Fiziksel olarak pek yorulmasak bile zihninizde devamlı somut birtakım işlerle meşgul olmak oldukça yorucu bir durumdur. Durmaya, kendini sessizliğe almaya, yumuşak bir şekilde sabit kalmaya, sakinleşmeye sistemimizin ihtiyacı var. Dinlenmek, sağlıklı bir uyku çekmek bizim çok önemli fiziksel ve ruhsal ihtiyacımız. Bir kedinin yanına kıvrılıvermek uykuyu da hızlı geçmemizi sağlayabilir; en azından televizyon karşısında uyumaktan daha iyi bir seçenek sanki.
İnceleme Önerisi: Yatmadan önce odanızın havasını yenileyin
2- Oyuncu ol, akışta kal
Biz yetişkinler hayatı sanki çok ciddiye alıyoruz. Gençlere devamlı şöyle söylenir ya: -Hayatı biraz ciddiye alabilir misin? Sanki hayattan, yaptığın işten zevk almak, eğlenmekle yetişkin olmak bir sopanın iki zıt ucuymuş gibi… Dünyaca ünlü, kendi alanında artık bir efsane haline gelmiş olan oyun tasarımcısı Mevlüt Dinç, “Hayat Bir Oyun” isimli biyografik kitabında hayatın aslında nasıl eğlenerek, neşeyle, merakla yaşanması gerektiğini kendi hayatından örnekler vererek çok güzel anlatıyor. Bir kediyi uyumadığı zamanlarda, oradan oraya koşarken, bir şeyleri yakalamaya çalışırken, genelde de kimsenin anlamadığı birtakım meşguliyetlerin peşinde koşarken görebiliriz. Oyun oynamak kediler için neredeyse ciddi bir iş! Mevlüt Dinç de anılarında yeni bir şeyler öğrenmekten, öğrenirken zorlanmaktan, zorlanırken ne kadar keyif aldığından ve canlandığından bahsediyor. Akış, Mutluluk Bilimi isimli çok önemli kitabında Mihaly Csikszentmihalyi de aynı zevk alma halinin önemi üstünde duruyor.Zorlanmayı caydırıcı bir etken olarak değil de, bize zevk verecek, motive edecek bir akış olarak görüyor.Gündelik hayatta zevk almak ve çalışmak birbirinden ayrılmış iki kavram sanki; 9-6 arası çalışırız, geceleri ve hafta sonlarında da eğleniriz. Zorlanmak, yeni bir şeyler öğrenmek, çalışmak ciddi ve sıkıcıdır, eğlenmek ise kolay ve pasif olduğumuz zihinsel bir süreçtir. Pozitif psikolojide akış bir etkinliği gerçekleştiriyor olan kişinin enerjik bir şekilde odaklandığını, tamamen dahil olduğunu ve etkinlik süresince keyif aldığını hissederek kendini tamamen etkinliğe verdiği zamanki zihinsel durumdur. İşte kediler tam olarak da bunu yapıyor.
İnceleme Önerisi: Mat üstünde bedeni keşfetme
3- Sınırlarını iyi belirle
Kedi besleyenler iyi bilir; öyle hiçbir kediyi sırf ona bakıyorsunuz diye kucağınıza alıp sevemezsiniz. Kediler alma-verme dengesinde biraz bencil olmakla suçlanırlar ama bu ünlerini önemsediklerini pek sanmıyoruz. Peki biz insanlar nasılız bu konuda? Pek çoğumuz birilerinden iyilik gördüğümüzde bu iyiliğin karşılığını vermek isteriz ki, bu da son derece makul bir davranış biçimidir. İlişkilerimizde aldığımız kadar vermek, verdiğimiz kadar almak önemli bir dengedir. Bu denge kadar önemli olan bir başka şey var ki, bunları da asla göz ardı etmememiz gerekli:• Kişisel sınırlarımız • Kişisel ihtiyaçlarımızKarşımızdakinin bizim için yaptıklarından bağımsız olarak kişisel sınırlarımızı iyi kollamamız önemli. Sevdiklerimiz, önem verdiklerimiz, sosyal ilişkilerimiz için elbette zaman zaman kendimizden taviz veriyoruz. Ama kişisel sınır dediğimiz şey kim olduğumuz konusunda net olmak ve hayatımızın sorumluluğu almaktır. Bazen etrafımızdan öyle talepler gelir ki, bu talepleri yerine getirirsek ortada biz diye bir şey kalmaz. İşyerimizde, özel hayatımızda kıymet verdiğimiz, bizim için önem taşıyan insanlara karşı bazen bir kedi gibi davranmak ve şunu söyleyebilmek önemlidir: -Bunu yapamam! Bazen de birileri bizim sevgimizi, ilgimizi alamayacak, isteklerimizi yerine getiremeyecek durumda olabilir, bu hali de kişiselleştirmeden anlayabilmek kıymetli. Bir kediyi o anda kucağımıza almak isteyebiliriz ama kedinin belki karnı aç, belki uyumak, belki de oyun oynamak istiyor. Kendi fiziksel ihtiyaçlarını öncellediği için kimi suçlayabiliriz ki?
İnceleme Önerisi: Yoga pratiğinde beden sınırlarımıza yardımcı destek malzemeler
4- Sevgi görmek istiyorsan belli et
Ve bazen de kedimiz tüm haşmetiyle hiç beklemediğimiz bir anda gelir kucağımıza yerleşir, başını koltukaltımıza sokar, güzel güzel mırlamaya başlar. Kedi severler için bu anlar ölümsüz anlardır. Peki bizler sevgi görmek istediğimizde bu kadar net kendimizi ifade edebiliyor muyuz?Artık insana dair tüm bilimsel araştırmalar bize gösteriyor ki biz insanlar, hatta tüm memeliler sosyal varlıklarız; sosyal bir ilişki ağının içinde kendimizi anlamlı, güvende ve iyi hissediyoruz.İhtiyaçlarımızı karşılama konusunda kendimize yeterli olduğumuzu düşünebiliriz. Ama bir başka insanın varlığına her zaman ihtiyaç duyarız, ki bu ihtiyaç her zaman bir sevgili ihtiyacı değildir; derinlikli dostluk ilişkileri, toplumsal dayanışma, aile içi bağlar bizim için fiziksel ihtiyaçlar kadar önemlidir. Kültürümüzde destek talep etmek, özellikle iş hayatında yardım istemek, sevgiye ihtiyacımız olduğunu belli etmek bizi bazılarının gözünde zayıf ve yetersiz olarak gösterebilir. Şunu bilelim ki, tüm bu ihtiyaçlarımız aslında memeli doğamızın özünü oluşturan bağ kurma ihtiyacıdır. Bağ kurma talebi bizi bencil bir talepkar yapmaz; gerçek bir insan yapar.
5- Avına iyi odaklan
Hiç avına kilitlenmiş bir kedi gördünüz mü? İşte gerçek konsantrasyon budur diyebiliriz size. Tüm duyuları, bedensel hareketleri ile karşısındaki avına odaklanmış bir kedinin dikkatini hiçbir şey bozamaz ve dağıtamaz. Bu av bazen bir sinek olabilir, bazen ağacın dalındaki bir karga, bazen de evin duvarına vurmuş bir ışık gölgesi, fark etmez… Konuyu kendimize getirecek olursak, burada “avı” meşgul olduğumuz iş olarak kabul edebiliriz.Neyle meşgulsek o şeye tüm varlığımız ile eğilmeyi öğrenmek, kendimize katacağımız önemli bir özellik. Meditasyon pratiklerinin sonsuz faydalarının içinde odaklanmamızı keskinleştirmesi de var.Avcı olmak kedilerin içgüdüsel özelliği. Bizim ise zihinsel süreçlerimiz biraz daha karışık ve dağılmaya müsait. Kedilerden aldığımız ilhamla ve meditasyon pratiklerinin yardımıyla belki de bu zayıf tarafımızın kaderini değiştirebiliriz.
Uygulama Önerisi: Great Loom Youtube kanalında meditasyon pratiklerimiz sizleri bekliyorBonus: Esne, Bedenini uykudan uyandığında, uyumak üzereyken, yemek yemeğe giderken, yemek yedikten sonra, sıcaktan mayışmışken, keyfin yerindeyken, bir olaydan korktuğunda ve korkun geçtiğinde esnet…
Çağla Güngör
Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni