Mindfulness İşbaşında

Mindfulness İşbaşında

"Mindfulness gündelik hayatımıza ne katabilir?” bir bakmaya ne dersiniz? Gündelik hayatta çoğu zaman başımıza gelen olayları denetleyemiyoruz. Ayrıca hayat bize her zaman gül bahçesi vaat etmiyor. Bazen hiç istemediğimiz şeyleri yapmak zorunda kalıyoruz. Tüm bunlar olup biterken biz olup bitene nasıl karşılık veriyoruz? Hayatın o küçük küçük anlarında tepkilerimiz, hissettiklerimiz neler oluyor? Mindfulnes 101” başlıklı iki blog yazımızda Mindfulness kavramının ne olduğunu basitçe anlatmıştık.  
Okuma Önerileri: Mindfulness 101, Çok Güzel Bir Yolculuğa Çıkarken İşimize Yarayacak Temel Kavramlar, 1 Mindfulnes 101, Çok Güzel Bir Yolculuğa Çıkarken İşimize Yarayacak Temel Kavramlar, 2

Anlık hallerinizi küçümsemeyin; o küçük anlar tüm bir yaşamımızı oluşturuyor.

Bu yazımızda yaşadığımız, deneyimlediğimiz sıradan bazı durumlara, anlara yönelik nasıl tepkiler gösterdiğinize dair bazı sorularımız ve kısa önerilerimiz olacak. Verdiğiniz cevaplara yargısız bir tutum içinde, açık farkındalık ve şefkatle bakın. Soruları siz de çoğaltabilirsiniz. Burada maharet sorularda değil, verdiğiniz cevaplarda hiç değil. Verdiğiniz cevabınız o olur, bu olur, hiç önemli değil.

Önemli olan ne biliyor musunuz?

Hayatımıza müdahil olmak, bir olayın, durumun içinden geçerken hislerimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi fark etmek. Kişinin kendiyle bağ kurması tam olarak da bu; hangi durumda ne yaşadığını ne hissettiğini bilmek, fark etmek… Kendinden kopuk olmamak… Utanmak, suçluluk hissetmek, korkmak gibi duygular hissettiğimizde genelde bu duyguları bizi yetersiz, başarısız ve güçsüz gösterdikleri için bastırmaya çalışırız ya da bu duygulara fazlasıyla bağlanıp kendi gözümüzde gücümüzü hadım ederiz. Kendiyle bağ kurmak ise kendi gözümüzde hayallerimizdeki kişi olmaktan çıkıp, gerçek bize bir adım atmak, onun derdini, tasasını, sevinçlerini, zevklerini anlayabilmektir. Kendimizle bağ kurmak kadar önemli olan bir başka şey ise kendimize şefkatle yaklaşmak. Hissettiklerini küçümsememek, kendini aşağılamamak, kendine sahip çıkmak, kol kanat germek. Kendini yalnız bırakmamak… Öz şefkat kişinin kendini içtenlikle kabul etmesidir. Kendimizi kabul edebildiğimizde, istediğimiz değişimlerin önünü açmış oluruz. Kendini kabul etmeden değişmeye çalışmak ancak kendimize kavga, hır gür içinde olmaya götürür bizi.
  • Kişinin kendiyle bağ kurabilmesi ve kendine karşı öz şefkat besleyebilmesi kadar bu dünyada kıymetli az şey vardır.
  • Yargısızca ve şefkatle kendi duygularını, tepkilerini fark edebilen biri başkalarına ve hayata dair de aynı kaynaktan beslenerek yönelecektir.
Kendimizle “bağ kurma”dan ve “öz şefkat” beslemeden elbette hayatta kalırız ama bu iki nitelik, işte bu iki nitelik nerede, ne durumda olursak olalım bizi evde hissettirir. Başlıkta “Mindfulness İşbaşında” demiştik. Sahaya iki türlü çıkabiliriz:
  • Klasik meditasyon uygulamaları
  • Günlük hayatımıza farkındalık getirerek, kendimizle bağ kurarak, olanı olduğu gibi görmeye çalışmak.
 
Meditasyon önerilerimiz için; Sitemizdeki Blog&Podcast bölümünden videoları ve Podcastlerimizi dinlemek için bu bağlantıya tıklayabilirsiniz. 
   
Meditasyon çalışmalarınızı desteklemek için mala kullanabilirsiniz. "Mala nedir, nasıl ve ne için kullanılır?" okumak için tıklayabilir, malalarımızı buradan inceleyebilirsiniz.
      Her iki yöntem de beyin işleyişimizi değiştirdiği için “Nöro-egzersiz” olarak da tanımlanıyor. Kişinin kendiyle, bedeniyle, hisleriyle bağ kurması ve öz şefkat geliştirmesi, tıpkı bir yabancı dili ya da ya da mekanik bir beceriyi öğrenmek gibi düzenli çalışmalarla geliştirebileceğimiz bir nitelik. Bir günü yaşarken o güne dahil olmaya ne dersiniz?

Şimdi bunun önünü açacak sorularımıza geldi sıra, başlıyoruz…

1 - Tanımadığınız insanların olduğu bir partiye, yaş gününe ya da kutlamaya gitmek zorunda olsanız ne yaparsınız?
  • Devamlı telefonunuzla meşgul olup, çok önemli ya da çok eğlenceli bir yazışma halindeymiş görüntüsü mü yaratırsınız?
  • Etrafınızdakilerle sohbet etmeye mi çalışırsınız?
  • Yana yakıla tanıdık birini mi ararsınız?
  • Ya da zaten işin başında tanımadığınız insanların ağırlıkta olduğu bir yere hiç gitmez misiniz?
Önerimiz: Bir mekana girdiğinizde hemen bir eyleme geçmek yerine beş duyunuzla aktif bir mekan araştırması yapın. Sesleri, kokuları, ışığı fark edin. Acele etmeden etrafınızı inceleyin. Ağzınızın içindeki tadı fark edin. Bedeninizin mekanın ısıyla ilişkisini fark edin. Dikkatinizi, nefesinizde, kalp atışlarınızda, karnınızda dolaştırın. Çeneniz, el parmaklarınız dizleriniz, iki kaşınızın ortası rahat mı, gergin mi anlamaya çalışın. Kendinizi toplulukta yalnız, korunmasız hissediyorsanız ya da anksiyete sorununuz varsa bu uygulamayı yapabilirsiniz.
Bir ortama girdiğinizde odağınız kendi gördükleriniz ve hissettiklerinizde olsun, dışardan “nasıl göründüğünüzde” değil. İnsan kendini seyredilen ve incelenen biri olarak gördüğünde ister istemez heyecanlanır. Oysa seyreden, gözlemleyen ve kendi hislerini fark eden birine dönüştüğümüzde daha sakin bir hale dönebiliyoruz. Böyle bir durumda ne hissediyorsunuz fark edin. Hiç tanımadığınız insanlarla çevrili olduğunuz herhangi bir ortamda kendinizi iyi hissetmek için ne yapma ihtiyacı duyuyorsunuz? Bu yaptığınız şey o ortamdan ayrıldığınızda sizi nasıl hissettiriyor 2 - Her gün uyandığınızda
  • Aklınıza gelen ilk düşünce ne oluyor? Değişiyor mu bu düşünce? Yoksa aynı düşünce gözünüzü açar açmaz size “Günaydın mı” diyor?
  • Nasıl hissediyorsunuz?
  • Sabah rutininiz var mı? Bu rutin sizi mutlu ediyor mu? Sizi sıkıyor mu?
  • Sabahları yapmak istediğiniz ama bir türlü yapmadığınız/yapamadığınız şeyler var mı?
Önerimiz: Sabah uyandığınızda ya da gece yatarken beden tarama meditasyonu yapmanızı öneririz. Zihninizden geçen düşünce her ne olursa olsun güne başlarken ve günü sonlandırırken bedensel hislerimizi anlamamızı kolaylaştıracak kısa bir meditasyon yapmak çok iyi gelecektir. Hayatımıza yerleştirmek istediğimiz alışkanlıkların bedensel ihtiyaçlarımızdan kaynaklanması çok önemli. Sabahları spor yapmanın çok sağlıklı olduğunu okumuş olabiliriz ama belki bizim bedenimizin ritmi akşam sporuna daha uygun.
  3 - İşten eve yorgun geldiniz. Kendinizi kanepeye attınız, ne düşünürsünüz, hissedersiniz? Aşağıdaki durumları sizin de hissettiğiniz oluyor mu?
  • Dinlenmenin keyfini çıkarırsınız. Yorgunluğun bedeninizde dolaşmasını takip edersiniz.
  • Gün boyunca olanları tekrar tekrar aklınızdan geçirirsiniz.
  • Evde yapmanız gerekenleri düşünerek bir an önce kalkmanız gerektiğini düşünürsünüz.
  • “Yarın da aynı şekilde yorgun olacağım, niye bu kadar yorulmak zorundayım?” benzeri düşünceler üşüşür zihninize.
Önerimiz: Tek seferde sadece bir tek şey yapın. Eve geldiniz, çok yorgun olduğunuz halde acil bir işiniz var. O işi gerçekten yapmanız gerekliyse gidin yapın. Kanepeye uzandığınızda ise dikkatinizi sadece bedeninizde olsun. Yorgun bedeninizin kanepede, yatakta dinlenirken yorgunluğun bedeninizde dolaşmasını izleyin. Dinlenirken başka şeyler düşünmek yerine bedeniniz neler hissediyor fark edin. Bedeninizin yumuşak zeminle ilişkisini fark edin. Ayaklarınızdaki, bacaklarınızdaki, omuzlarınızdaki “dinlenmeye geçme” halini fark edin. Ellerinizin ve gerekiyorsa omuzlarınızın altına yastık koyun. Karnınızın üstünü de yastık koymayı deneyin. Göz yastığınız varsa kullanabilirsiniz. Sevdiğiniz bir koku dinlenme moduna geçmenizi kolaylaştıracaktır. Zihninizden karar vermeniz veya yapmanız gereken şeyler geçerse ona şöyle deyin: “Tüm bunlarla ilgileneceğim ama şimdi değil.”
  Dediğimiz gibi, tek seferde sadece bir tek şey yapın. Dinlenmeyi ritüel haline getirin. 4 - Bir arkadaşınızı dinlerken iç halinize göz atın
  • Başka şeyler düşünüyor musunuz?
  • Bitirse de ben konuşsam diye düşünüp, aklınızdan söyleyeceklerinizi tasarlıyor musunuz?
  • Anlattıklarını yargılıyor musunuz?
  • Başka birini dinlerken zihninizden geçenler ile ağzınızdan çıkanlar aynı mı? Farklılık gösteriyor mu?
Önerimiz: Hepimizin ortak ızdırabı elbette, zaman zaman sıkıldığımız, pek hoşlanmadığımız kişilerle sohbet etmek durumunda kalıyoruz. Dinlemek ise dürüst, gerçek bir ilişki kurmanın en temel özelliği. Sıkılsak da, hoşlanmasak da karşımızdakini dinleme tarzımız aslında bizi anlatıyor. Dinleme tarzımız hayata karşı bizi temsil ediyor. İyi bir dinleyici olabilmenin yollarına bakalım Kulaklarımızın karşımızdakinin ağzından çıkan kelimelerde ve sesinde, gözlerimizin ise karşımızdakinin beden dilinde olmalı Ona vereceğiniz yanıtı düşünmeyin sadece dinleyin. Hemen değerlendirme yapmadan gözlem yapın. Karşılaştırma yapmayın. Karşınızdakinin ne hissettiğine ve neye ihtiyacı olduğuna odaklanın. Dinlerken zihninizden geçenleri fark edin.
  İyi bir dinleyici olma yolunda BONUS: Birini dinlerken anlattıklarından siz nasıl etkilendiniz? Neler düşündünüz? İçinizde bazı duygular tetiklendi mi? Neler bunlar? 5 - Birinden iltifat aldınız. Tavrınız?
  • İltifat aldığınız konusu önemsizleştirmeye çalışırsınız ( bu elbiseyi çok eskiden indirimden almıştım.)
  • Hemen karşı iltifatta bulunursunuz.
  • Ne diyeceğinizi bilemezsiniz, “öhöhe” diye sesler çıkarırsınız.
  • Konu bir an önce bitsin diye soğuk bir “teşekkür” ile geçiştirirsiniz.
Önerimiz: İltifatı kabul edebilmek karşınızdakinin zevkine, beğenisine saygı duymaktır. Birkaç dakika bırakın ortamdaki “beğenilen” siz olun. İçtenlikle edilen teşekkür aslında bir karşı iltifatın yerini tutar. Birine beğeninizi sunmak, birinin beğenisini sakin ve içten bir biçimde kabul edebilmek günlük hayatı neşelendiren küçük şeylerdir; bu konuda cömert olun ve cömert davranın. Bazen bu denge bozuluyor; çevremize iltifat yağdırıyoruz ama öyle şeyler söylüyoruz ki, birini bize iltifat ettiği için bin pişman ediyoruz. Hiç iltifat kabul edemeyenlerdenseniz, sizce bu durum size kendiniz hakkında ne söylüyor?
  Mindfulness ‘ın bize sunduğu “içinde bulunduğun durumu yargısız bir tutum, açık farkındalık ve şefkatle hisleri ile deneyimle” formülünü günlük hayatın en sıradan anlarından, duygu dünyamızda fırtınalar eserken kullanabiliriz. Karşımıza çıkanlar bizi bize anlatacaktır.  

Çağla Güngör

YogaBiz.pro

Bloga dön