Mükemmel Olmamanın Hafifliği

Mükemmel Olmamanın Hafifliği

“Ne yaparsan yap, eksiksiz yap.” “Yaptığın işte en iyisi ol.” “Bir şeyi ya hakkıyla yap ya da hiç yapma.” Ne dersiniz? Tanıdık mı bu ifadeler? Peki sizin mükemmel olmaya dair düşünceleriniz nedir?  
Uygulama Önerisi:
https://youtu.be/Jnw3ucqLzHI Türk Dil Kurumu’na göre mükemmel olmanın anlamı: "Kusursuz, tam, tamamlanmış, eksiksiz, olgunlaşmış, çok güzel, şahane, harikulade, yetkin." Böyle olmayı kim istemez, değil mi? Eksiksiz ve en iyi olmak, hayranlık uyandırmak, gıpta edilmek… Bir de son zamanlarda çıkan bir kavram var: Yeterince iyi olmak…  
Okuma Önerisi: Neden Kendimi Başkaları ile Kıyaslıyorum? Kıyaslamayı Nasıl Bırakırım?
  Gelin şimdi de “yeterince” kelimesinin sözlük anlamına bakalım: "Gerekli olan ölçüde, yeter sayıda, gerektiği kadar, gerektiği ölçüde, gereği gibi, gereğince, gerektiğince." Mesela “Yeterince iyi ebeveynlik” kavramı son dönemlerin üstüne en fazla konuşulan konularından biri. Mükemmel ebeveyn olmak değil, yeterince iyi olmak… Nasıl, rahatlatıcı değil mi? Size gelirsek eğer: Gönlünüz hangisinden yana? Mükemmel olmak mı? Yeterince iyi olmak mı? Peki ya alışkanlığınız, eğiliminiz? Mükemmel olmaktan mı, yeterince iyi olmaktan mı geçiyor? Aslına bakarsanız ister mükemmel olmaya çalışalım, ya da yeterince iyi olmaya, ikisi de son derece muğlak ifadeler. Mükemmel ya da yeterince iyi olduğumuzu nereden anlayacağız, değil mi? Yaptığımız şeyi, kusursuz, eksiksiz, tam, şahane bir şekilde yaptığımızı? Veya Gereğince iyi, gerektiği kadar, gerektiği ölçüde yaptığımızı? Hangi otorite, nasıl karar veriyor tüm bunlara?  
Uygulama Önerisi:
  https://youtu.be/TGy4V2r2VqQ Bazı iş kolları vardır ki, elbette iş sürecini yönetme biçimimiz, elde ettiğimiz sonuçlar neyi ne kadar yaptığımızı bize gösterir. Yani mesela, uzak yol tır şöförü iseniz, zamanlama, uzun yolda monotonlukla başa çıkma, dinlenme & yolda olma süreçlerini iyi yönetebilme, uzun sürüşlerde yola odaklanmayı sağlama gibi bir dolu kriter kişinin işinde ne denli iyi olup olmadığını belirler. Ya da bir aşçının her yaptığında yemeğinin lezzetini şansa bırakmaması, buradaki mesleki bilgi, birikim aşçılığının kaç yıldız olduğunu söyler bize. Bir işi peş peşe tekrarla pek çok kez yapmak, yaptığımız işe kesintisiz ve katıksız bir odaklanma ile yaklaşmak bizi, o konu artık her neyse, mükemmel bir yetkinliğe taşıyabilir. Doktorluk, mühendislik, öğretmenlik gibi mesleklerin kamusal önemi o kadar fazla ki taşıdıkları sorumluluklar da bir o derece ağır.  
Okuma Önerisi: Özdeğerini Oluştur
  Gelin görün ki kimse mükemmel bir göz doktoru ya da çok iyi bir öğretmen olarak hayata gözlerini açmıyor. Yetkinleşebilmek için eğitim almalı, bizden tecrübeli kişilerin yanında deneyim kazanmalı ve sabırlı olup, hayata karışıp, hayatla beraber akmalıyız. Ve tüm bunları devamlı, birbirine paralel bir biçimde yapmaya devam etmeliyiz. Peki konu insan, doğa ve yaşam olunca bir insanın herhangi bir mesleki kulvarda “mükemmelliğe” ulaşması mümkün mü? Yaşadığımız sürece hangi alanda olursak olalım, her zaman karşımıza tüm bildiklerimizi sınayan ya da geçersiz kılan yeni bir şey çıkmaz mı? Ya ulaştığımız “zirveyi” kanıksadığımız ve artık önemsemediğimiz zaman? Boşuna dememişler “Mükemmellik devamlı hareket eden bir hedeftir” diye.  
 
Mükemmel olma arzusu, özellikle kentli insanların ellerini kollarını bağlayan, kendi kendilerine attıkları bir tekme adeta. Dışarıdan bakıldığında tembel, umursamaz, atıl olarak gördüğümüz pek çok insanın hayata katılma, harekete geçme motivasyonlarını zayıflata ya da öldüren bir kaygı mükemmel olma çabası. 
Bu tür insanlar mükemmel olmaya o kadar ihtiyaç duyuyorlar ki bir işte “junior” olmayı göze alamıyorlar. Mükemmel olmayı olmazsa olmaz gibi görenler, mükemmel olmadıklar takdirde sevilme, kabul ve saygı görme ihtimallerin ortadan kaybolacağını düşünürler; böylece kendilerini adeta görünmez bir hapishaneye sıkıştırırlar. Mükemmel olma yükümlülüğünden kurtulmak son dere özgürleştirici bir haldir ve insanın ayaklarını sağlam bir biçimde yere basmasını sağlar.
Çünkü hayatın, evrenin döngüsü içinde hiçbir form, hiçbir canlı, hiçbir sistem mükemmel değildir. Her zaman, her koşulda bir ezber bozan, bir sapma, bir alışılmadık durum çıkar ortaya.
İnsan bedenini, fizyolojisini eksiksiz bilen bir doktor bile olsanız işte bir gün, bir bedende sizin için hiç bilinmeyen bir hastalık ile karşılaşabilir ve kendinizi çaresiz hissedebilirsiniz.  
Bu karşılaşma, mesleki olarak o vaka için çözüm bulamamanız ise sizi ne kötü bir doktor yapar ne de o güne kadar hayat verdiğiniz hastalarınızı sıfırlar. Karşımıza çıkan sorunlara, belirsizliklere, yeniliklere karşı hazırlıksız ya da yetersiz olmamız hayatın en doğal parçası.
Hayata hazır olmak demek her soruna, her yeniliğe, her bilinmezliğe dair cebimizde çözümlerimizin olması değil, kendimizi koşullara, durumlara göre adapte edebilmemiz demektir.
Tüm bunlar bir yana, bir de insani ilişkiler içinde edindiğimiz sosyal kimliklerimiz var: Bizlerin birilerinin çocuğuyuz, birilerinin annesi ya da babası, birilerinin en yakın arkadaşı ya da iş arkadaşı, birilerinin komşusu, vs. Bu kimlikler içinde sevgi dolu, düşünceli, saygılı, şefkatli bir biçimde var olabilir, üstümüze düşen sorumlulukları yerine getirebiliriz ama buralarda da “mükemmel olmaya çalışmak” son derece tüketici olabilir.  
Okuma Önerisi: Yeni Yıl Kararları… Hemen Şimdi!
  Sosyal kimliklerimiz açısından mükemmel olmaya, her şeyi eksiksiz yerine getirmeye çalışmak kişisel sınırlarımızı zorlayan, bizi güçsüz bırakan, kendimizi unuttuğumuz, hep başkalarını ön plana aldığımız bir yer olabilir. Üstelik biz kendimizi ilişkilerimizde mükemmel bulurken, karşımızdaki bizi yetersiz bulabilir. Bazen de özellikle ebeveynlik meselelerinde kendimizi o kadar mükemmel olmaya odaklarız ki çocuğumuzun gerçek ihtiyaçlarını göremeyiz bile. Ve galiba mükemmel olmanın yolu, mükemmel olmadığını kabul etmekten geçiyor. Bunun kadar özgürleştirici bir kabul var mı?  

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Bloga dön