“Hayattaki amacın nedir?” diye sorsalar, pek çoğumuz muhtemelen “Mutlu olmak” der.
Nedir mutluluk?
Tarih boyunca felsefeciler “Mutluluk” için çeşitli tanımlamalar getirmiş mesela; Epikuros, dengeli ve ılımlı bir hayat sürmek demiş, Kıbrıslı Zenon ise mutlu olmak için doğanın akışına uygun bir hayat sürmeği önermiş.
” Nietzsche ne demiş mutluluk üstüne?” diye soracak olursanız tabii ki yapmış gene yapacağını:
“Mutluluk arayışı” demiş Nietzsche, “Gereksiz bir israftır, insanı tembelliğe sevk eder. Önemli olan insanın özgürlüğünü ve kendi fikirlerini kısıtlayan tüm engelleri aşacak büyük bir güç ve mücadele ruhuna sahip olmasıdır.”
Buddha ise sanki son noktayı koymuş:
Her duygu, her deneyim geçicidir, başımıza gelen her şey dönüşür, değişir. İyi olma halinin kalıcı olabilme ihtimali yoktur. Yaşamanın, yani “yolda” olmanın kendisi başlı başına mutluluktur. Karşımıza çıkan bazı şeylere rağmen…
Peki sizin bir mutluluk tarifiniz var mı?
Mesela müthiş keyifli ve neşeli hissetmek?
Ya da tatminkar ve anlamlı bir hayat sürmek, başkalarına yardım etmek?
İyi çocuklar yetiştirmek ve mutlu bir aile hayatına sahip olmak?
Herkesin hayranlıkla ve gıptayla izlediği başarılı bir kariyere sahip olmak?
İstediğin her şeyi satın alabilmek?
Mutluluk tariflerimiz bize özgü olabilir. Ama galiba şu konuda ortaklaşabiliriz:
Kötü, mutsuz hissettiğimizde bu halimizden kaçınmak hatta bir an önce kurtulmak istiyoruz.
Hemen hemen hepimiz, mutluluğumuzun daim olmasını istiyoruz.
İnceleme Önerisi: Kendimizle bağ kurmanın yolu, yoga pratikleri
Şimdi gelin hayatta mutluluğumuza neler gölge düşürür, bir bakalım:
-
Mutluluğun sonsuza kadar sürmesini istemek:
Mutluluk tarifimiz, hayallerimizdeki işe, eşe, çocuklara, aileye ya da yaşam biçimine sahip olmak olabilir. İstediğimiz şey ne olursa olsun, o şeyin sonsuza kadar sürmesi arzusu o andaki hissettiğimiz mutluluğa gölge düşürecektir.
Örneğin aşık oldunuz ve çok mutlusunuz; her şey mükemmel gidiyor, sizi çok seviyor, devamlı ilgi gösteriyor ve üstünüze düşüyor. İlişkinizin devamlı böyle sürmesini istiyorsunuz. Elbette insanın bir ilişki içindeyken zaman geçtikçe kendini salmaması ilk günkü özeni ve ilgiyi göstermesi çok önemlidir. Ama ne derler bilirsiniz; aynı nehirde iki kez yıkanılmaz.
Hiçbir şey aynı kalmadığı gibi, her şey değişir, dönüşür.
Yaşadığımız durumların ve mutluluğumuzun devamlı bizim belirlediğimiz ve istediğimiz şekilde kalması imkansız olduğu gibi, bunun için çaba harcamak ve devamlı talepte bulunmak bir süre sonra insanın enerjisini tüketir.
Aslında hepimiz mutlu olduğumuz anların, durumların, süreçlerin sonsuza kadar sürmediğini hayatlarımızda deneyimlemişizdir.
Bir an gelir, aşık olduğumuz insana artık aşık olmadığımızı fark ederiz, çok iyi hissettiğimiz ve mutlu olduğumuz işimizden ayrılmak zorunda kalırız, yaşamımızda her şey yolunda gideren birde hiç beklemediğimiz pürüzler çıkıverir.
Mutluluğu kaybetme korkusu ve hayatımızda her şeyin devamlı bizi mutlu ve memnun edecek şekilde sürmesini beklemek pek de yetişkince bir davranış değildir.
Mutluluk tarifimiz ne olursa olsun zaman zaman kesintiye uğrayabileceğini baştan kabul etmek mutluluk hallerimizi daha hafif yaşamamızı sağlar.
İnceleme Önerisi: Meditasyon oturuşunda en büyük yardımcımız…
“İyinin düşmanı daha iyidir” diye bir laf vardır.
Ne kadar doğru, değil mi?
“Daha” beklentisi bizi korkunç bir tatminsizliğe ve sahip olduklarımızın keyfini çıkaramamamıza sebep olur.
Örneğin evinizden, işinizden genel olarak hayatınızdan oldukça memnunsunuz. Ama zaman zaman görüştüğünüz bir üniversite arkadaşınız var ki, sormayın… Hayatınızı onun hayatı ile kıyasladığınızda sahip olduğunuz her şey sanki bir anda sıfırlanıyor.
Pek çoğumuz kendimizi diğer insanlarla kıyaslıyoruz. Bazen kıyasladığımız insanlar yakın çevremizde oluyor bazen de sosyal medyada karşımıza çıkan hiç tanımadığımız kişilerin hayatları bizim referansımız oluyor.
Aslında bakarsanız yaşadığımız sistem tamamen, başlı başına insanların birbirleriyle kıyaslanmaları üstüne kurulu…
Öğrenciler sınav yoluyla devamlı birbirleriyle kıyaslanıyorlar, iş yerlerinde çalışanlar kıyaslanıyor, güzellik, bilgi yarışmalarında, spor müsabakalarında devamlı herkesin değerini, bir diğerinin performansı üstünden belirleniyor.
Bizler de kendi bireysel hayatlarımızda bu genel tablonun adeta küçük ölçekli bir halini yaşıyoruz.
Kendi mutluluk standartlarımızı belirlemek ve onlara sadık kalmak yerine kendimizi başkaları ile kıyaslıyoruz.
Hal böyle olunca kendi öznelliğimizi kaybedip, hayattaki tercihlerimizi önemsemeyip, mutluluğumuza toplum tarafından onaylanan genel geçer kabullere göre puan veriyoruz.
Bizi biz yapan ne?
Bizi gerçekten ne mutlu ediyor?
Bir başkasının mutluluk standartları bizimkini belirleyebilir mi?
Bizim hayatımız bir başkasının hayatı ile bir mi?
Bu sorulara içtenlikle cevap verdiğimizde göreceğiz ki, mutluluğumuz bize özgü olduğunda benzersiz oluyor.
İnceleme Önerisi: Doğanın mutluluğunu evimize getiren doğal tütsü
Mutlu olduğunu fark etmemek
Hemen hemen hepimiz hayatımızın bir anını, dönemini kast ederek şöyle bir şey söylemişizdir:
“Meğerse o günlerde ne kadar mutluymuşum da farkında değilmişim”.
Sizce bir insan mutlu olur da bu mutluluğun nasıl farkında olmaz?
Hemen söyleyelim:
Geçmişe takılarak, gelecek için endişelenerek, hayatında olmayana odaklanarak, sahip olduklarından tatmin olmayıp devamlı daha fazlasını isteyerek.
Lafı uzatmadan, kısaca söylemek gerekirse, içinde bulunduğu anı fark etmeyerek, içinde bulunduğumuz andan uzağa düşerek aslında ne kadar mutlu ve keyifli bir hayatımız olduğunu ıskalayabiliriz.
Ve işte bir anda geçmişe bakıp “Aaa, o anda aslında ne kadar mutluymuşum da haberim yokmuş” deriz.
Bazen yaşam şartlarımız aslında iyi olmasına rağmen geleceğe yönelik bazı endişelerimiz ya da geçmişimize dair aşamadığımız, hesaplaşamadığımız bazı konular oluyor.
Devamlı zihinsel olarak geçmişte ve gelecekte olduğumuz için de, içinde bulunduğumuz anı iyi değerlendiremiyoruz.
Oysa o anda ihtiyacımız olan her şeye sahibiz aslında; sağlığımız yerinde, ailemiz ile mutluyuz, işimizden memnunuz ama gelecek sene terfi edememe ihtimali o kadar bizi endişelendiriyor ki, duygusal ve zihinsel enerjimizi tamamen tüketiyor.
Şimdi, siz söyleyin:
Değer mi?
Ve yıllar geçtikten sonra diyoruz ki “ Ne çok korkmuştum işimde ilerleyememekten, terfiyi alamadım, işten ayrıldım, sonra da başka bir iş buldum. O kadar üzülmeme hiç değmedi”.
Değmez, evet.
İnceleme Önerisi: Çakra Kristalli Cam Şişe
Mutlu olmak için maddi gerekçelerin olmasına inanmak
Farkındayız, ilk üç madde hep dış dünya nimetleri ile tanımlanan mutlulukla ilgili.
Hepimiz insanız, birbirimizi biliriz; zaaflarımız, fiziksel arzularımız, maddi isteklerimiz var. Bunda utanılacak bir şey yok.
Ama işte insan bir taraftan da tuhaf, anlaşılması zor bir varlık.
İster üne, ister paraya, ister muhteşem bir işe, isterse büyük bir aşka sahip olsun…
Tüm bunlar ancak bir yere kadar insanı mutlu edebiliyor.
Neye sahip olursak olalım, bir süre sonra sahip olduğumuz şeye alışıyoruz ve o şey gözümüzde önemini, değerini, bize mutluluk kaynağı olma özelliğini kaybediyor.
Dünyanın maddi zevkleri bir insanı mutlu etmeye yeterli olsaydı eğer, pek çok zengin, başarılı, sevilen oyuncu, şarkıcısı yıllarca depresyonda yaşayıp, gün gelip intihar etmezdi.
Ünlü oyuncu Jim Carrey söylemek istediğimiz şeyi çok güzel özetlemiş:
“Dilerim herkes bir gün zengin ve ünlü olur ve hayalini kurduğu her şeye kavuşur. Böylece aranılan asıl cevabın bu olmadığını anlar.”
Peki aranılan esas cevap ne?
Artık top sizde…
Çağla Güngör
Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni