Bir bebek olarak bize bakım verenle içgüdüsel olarak bağ kuruyoruz; kendimizi adeta ona teslim ediyoruz.Bebeklik, çocukluk, ergenlik dönemlerimizde ebeveynimizin, çevremizdeki yetişkinlerin rehberliğine, yolumuza ışık tutmalarına derinden ihtiyaç duyuyoruz. Bu temel ihtiyaç aslında sadece hayatımızın erken dönemlerinde değil, her dönemimiz için geçerli. İnsan, insan topluluğu içinde yönünü bulabiliyor, kendini güvende hissediyor ve yaşam içinde kendini konumlandırabiliyor. Çoğu zaman bir başkası ya da başkaları pusulamız oluyor. Yeni doğmuş bir bebek nasıl annesi ona sarıldığında bedenini hissediyorsa, ilerdeki dönemlerimizde de kendi varlığımızı anlamlandırabilmek için başkasına ihtiyaç duyuyoruz. Kendimizi bir başkasının gözleriyle görmek aslında başlangıç halimiz. “Kendini başkalarıyla kıyaslama” diyoruz sık sık. Hatta kişisel gelişim çalışmalarının en önemli konu başlıklarından biri de bu; Kendini başkalarıyla kıyas-la-ma…
Gelin görün ki toplumsal bir varlık olan insan, başkalarıyla paylaştığı/kurduğu ilişkiler ağında serpiliyor, oluşuyor, yaralanıyor, iyileşiyor, dönüşüyor.Bizlerin temasa içinde olmaya ihtiyacımız var. Diğer insanlarla temastan bahsettiğimizde elbette bu bir paket. Başkalarıyla ilişki içinde kalarak sevgi, ilgi, destek elde ettiğimiz gibi, başka insanlara imrenmeyi, kendini başkalarıyla kıyaslamayı, bu kıyaslama sonucu kendini diğerlerinden üstün ya da düşük görmeyi de satın alıyoruz aynı zamanda bu paketle.
İnceleme Önerisi: Yoga pratiklerimizin en yakın arkadaşıAslında içinde yaşadığımız Batı tarzı toplumlar da tüm kurumlarını ve sistemini bireylerin çeşitli kategorilerle kıyaslanması üstüne kurulu. Sistem ancak böyle çalışıyor. Örneğin bir bebeğin ortalama kaç aylıkken emeklemeye başlayacağı ya da ilk göz temasını doğduktan kaç gün sonra yapacağını sağlık otoritelerini biliyor. Çocukların ortalama kaç yaşında okuma yazma öğrenebileceği, hangi yaşta hangi matematik işlemlerini yapabileceği de biliniyor. Bir çocuğun fiziksel gelişiminin sağlıklı olup olmadığı, diğer çocukların verilerinin ortalamasına göre belirleniyor. Anne babalar bilir, çocuğu bir dersten düşük not almışsa, çaktırmadan diğer çocukların da aldığı notlar öğrenilmeye çalışılır. Aslında burada öğrenilmeye çalışılan şey şudur; sadece benim çocuğumda mı bir problem var, yoksa sisteme dair bir problem var? Başta söylediğimiz gibi; bir başkasının varlığı kendi varlığımızı anlamamıza, değerlendirmemize olanak sağlıyor. Eğer sadece bizim çocuğumuzun notları kötüyse yapılması gerekenler başka, ama eğer tüm sınıfın notları kötüyse o zaman soruna başka bir gözlükten bakılmalı, belki de genele, sisteme dair bir sorun aranmalı.
İnceleme Önerisi: Great Loom Doğal Mum SetleriBiz ve başkaları… Ben ve öteki… Peki işler böyle yürüyorsa “kendini başkalarıyla kıyaslamak” neden istenmeyen bir şey? Çünkü kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda çoğunlukla mutsuz oluyoruz. İş yerimizde bizden daha fazla maaş aldığını öğrendiğimiz bir çalışma arkadaşımız mesela… Ya da bol bol seyahate çıkan komşumuz… Ya da anneliğini kendi anneliğimizle karşılaştırdığımızda daha yetkin ve başarılı bulduğumuz kız kardeşimiz… Belki de yıllar sonra üniversite arkadaşlarımızla buluşma yemeğinde karşımıza çıkan tüm dönem arkadaşlarımız… Sorun aslında kendimizi başkalarıyla kıyaslamak değil. Çünkü kendimizi başkalarıyla kıyaslayarak ilham, cesaret ve örnek alabiliriz. Yaşamlar birbirlerine ışık tutabilir. Bir insanın yaşamı, hayatta gerçekleştirdikleri, başka bir insanın potansiyelini ortaya çıkarabilir. Eğer biri, birileri bizim hayallerimizi yaşıyorsa, bu bizim de hayallerimizi gerçekleştirebileceğimizi gösterir aslında. Ama genelde işler böyle yürümüyor, değil mi? Dışardan baktığımızda birinin hayatını mükemmel görüyoruz ve gördüklerimizin bize ilham olması bir yana, bir başkasının hayatında işlerin yolunda gitmesini sanki kendi hayatımızdan çalınan mutluluk olarak görüyoruz. Keyfimiz kaçıyor, kendimizi yetersiz ve başarısız buluyoruz. Belki haksızlığa uğramış… Doğuştan beceriksiz gibi…
İnceleme Önerisi: Great Loom Çakra Sembollü Kolyeler
Peki neden bazı insanlar başkalarının hayatını ilham olarak görürken, bazıları ise kendilerine yönelik bir yıkım olarak yaşar?
Bunun kökeni elbette yetiştirilme tarzımıza dayanıyor. Muhtemelen hepimiz sevilerek büyütülmüşüzdür, ama bir çocuğun sevgi kadar şefkate, anlayışa, ilgiye, sabra, varlığına ve bireysel farklılıklarına saygıya ihtiyacı var. Böyle bir davranış yelpazesi ile yetiştirildiğimizde ne mutlu ki bize hayatı heyecan ve ilham verici olarak görebiliyoruz. Hayatla ve başkalarıyla kendimizi güvende hissederek bağ kurabiliyoruz. Farklılıklarımız ve kişiliğimiz görülmemişse veya devamlı başkalarıyla yarıştırılarak büyütülmüşsek, sevgi ve ilgi görebilmek için mücadele etmemiz gerekmişse, başkalarının hayatını adeta bizden çalınan hayatlar olarak görmeye başlıyoruz. İşin kötüsü devamlı kendimizi başkalarıyla kıyaslıyorsak, büyük ihtimalle çoluğumuzu çocuğumuzu, eşimizi, sevgilimizi de başkalarıyla kıyaslıyoruzdur. Böylece küçükken başımıza gelenleri farkına varmadan en yakınlarımıza da yaşatıyoruz; eşimizi, çocuğumuzu da başkalarıyla kıyaslamaya başlıyoruz.Her şeyden önce şu durumu bir netleştirelim.
- Kendi hayatımızı başkalarının hayatı ile sık sık karşılaştırıyor muyuz?
- Kendi hayatımızı başkalarının hayatı ile kıyasladığımızda ne hissediyoruz?
Kendini devamlı başkaları ile kıyaslamak, insanlığı “Ben ve Diğerleri” olarak ayırmayı getirir ki, bu ayrım zaten kıyaslamanın ana sebebi.Hayatı tüm canlılarla paylaştığımızı kabul ettiğimizde, Tüm insanların tıpkı bizim gibi korkularını, arzuları, istekleri, zaafları, kıskançlıkları, kusurları olduğunu fark ettiğimizde, Bu hayatta hepimize, hepimizin hayallerini gerçekleştirmeye yer olduğunu içten kabul ettiğimizde… Kıyaslama zaten kendiliğinden ortadan kalkacak.
Çağla Güngör
Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni