Neden Suçluluk Duyarız?  Suçluluk Duygumuzu Azaltacak 5 Yol

  Neden Suçluluk Duyarız? Suçluluk Duygumuzu Azaltacak 5 Yol

Bir bebek gözlerini dünyaya açtığında hayatta kalmasını ve sağlıklı bir biçimde gelişebilmesini sağlayan beş temel duygusu vardır.
  • Korku
  • Neşe
  • Tiksinti
  • Merak
  • Üzüntü
Hissettiğimiz bu beş temek duygu sayesinde hayata karşı konumlanırız. Bebekler duygularını sansürsüz bir şekilde belli ederler; korktuklarında, üzüldüklerinde gurur yapmazlar ve ağlayarak duygularını belli ederler, neşelendiklerinde içlerinden geldiği gibi gülerler, yedikleri bir şeyden tiksindiklerinde etraftakiler ne der diye hiç düşünmeden ağızlarından atarlar ve bitmeyen bir merak ile çevrelerini keşfetmeye çalışırlar. Yıllar geçip bebeğimiz büyüdükçe, içinde yaşadığı ailenin, çevrenin, geçerli gelenek göreneklerin etkisiyle duygu yelpazesi genişler, artar. Hayal kırıklığına uğramak, kibirli olmak, nefret etmek ve suçluluk duymak gibi duygularımız gelişir. Bu duygular elbette bize özeldir ama duygularımızın içeriği nasıl bir ailede, çevrede büyüdüğümüz ve yaşadığımız ile çok ilintilidir. Şefkatli bir ailede, çevrede, ülkede büyüdüysek kendimize, çevremize karşı şefkatli olmak bizim için kendiliğindendir; ne kadar şefkatli olduğumuzu fark etmeden çevremizle sıcak, içten bağ kurabiliriz. Acımasız, alaycı, suçlayıcı bir çevrede büyüdüysek eğer, devraldığımız duygusal miras biraz sert olabilir. Rahat, hafif ilişkiler yaşayabilmemiz için çaba harcamamız gerekebilir. Bu aşamada şu soruyu sorabiliriz: Niçin bazılarımız daha endişeli, bazılarımız son derede iyimser, bazılarımız bir öfke yumağı, bazılarımız ise her şeye karşı temkinli? Ve niçin bazılarımız devamlı her konuda kendini suçlu hissediyor? Antartika’da buzların erimesinden bile kendini sorumlu hissediyor.
İnceleme Önerisi: Kendini tanımanın en doğal yolu; yoga pratiği
Literatürde suçluluk hissi şöyle tanımlanıyor: -Toplumsal olarak ya da aile dinamiklerimiz içinde yapılmaması konusunda konsensusa varılmış bir konuda eylemde bulunmak, eylemde bulunmaya teşebbüs etmek ya da eylemde bulunmayı düşünmek. Tüm toplumlarda cinayet işlemek, hırsızlık, dolandırıcılık yapmak vs. suç olarak kabul edilir. Ayrıca dedikodu yapmak, bir başkasının hakkını yemek, yalan söylemek gibi şeyler de onaylanmayan, takdir edilmeyen davranışlardır. Toplumun barış, düzen ve güven içinde bir arada yaşayabilmesi için yasalara ve neyin “suç” olduğuna dair tanımın net olmasına ihtiyacımız olduğu gibi, bazı toplumsal kabuller de bizlere “iyi” insan olmak için yol gösterici ve ilham olurlar. Suç işlediğimizde ya da başkalarına yönelik türlü hak ihlallerinde bulunduğumuzda kendimizi suçlu hissetmeniz sağlıklıdır. Böyle bir çerçeve ve “üst denetim” adeta bir suçu önleme mekanizması görevi görür. Dostoyevski’nin görkemli “Suç ve Ceza” romanı, zihninde cinayet işlemeyi rasyonalize eden ve cinayet işleyen bir gencin cinayet sonrası çektiği korkunç suçluluk duygusunu anlatır.
“Suç ve Ceza”nın unutulmaz kahramanı Raskolnikov suçluluk duymasa belki de cinayetlerine devam edecekti.
Tarih suçluluk duygusu olmayan kişilerin seri halde işlediği suçlarla ile dolu. Burada tartışmak istediğimiz ise böyle bir suçluluk hissi değil. Kendimiz olma hakkımızı elimizden alan bir suçluluk duygusundan bahsetmek istiyoruz aslında. Bahsettiğimiz tarzdaki suçluluk hissi, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişir. Böyle bir suçluluk hissi, bebeklikten itibaren beraber yaşadığımız kişilerin davranışlarımıza nasıl tepki gösterdiklerin göre ya da çevremizdeki yetişkinlerin yarattıkları kültürel ve duygusal atmosfere göre şekillenir. Bir bebek ne kadar ağlarsa ağlasın, isterse tüm mama kabını halının üstüne boşaltsın yaptıklarından dolayı suçluluk duymaz. Bizler neye karşı suçluluk duyacağımızı, neye karşı da duymayacağımızı adım adım, deneyim kazana kazana, çoğunlukla da hiç fark etmeden öğreniriz ve sorgulamadan içselleştiririz. Büyürken ebeveylerimiz, çevremizdeki yetişkinler bazı olumsuz olaylardan dolaylı ya da dolaysız bir biçimde bizi sorumlu tutmuşlarsa, ilerleyen yaşlarımızda neredeyse hayata karşı arketipsel bir suçluluk duygusu ile yaklaşırız. Ters giden her şeyden kendimizi sorumlu tutmak adeta yaşamsal bir refleks olmuştur. Mesela: Bir çocuk mutsuz bir evliliğe sahip ebeveynler ile büyüyorsa ve kulağına çeşitli zamanlar da “Nasıl boşanalım, çocuklarımız var…” lafları çarpıyorsa, bilelim ki çocuğun içinde suçluluk hissinin tohumları yavaş yavaş atılıyordur. Ya da: Büyüdüğümüz çevrenin yaşam kuralları katı ve tartışılmaya, sorgulanmaya kapalıysa, bireysel farklılıklara ve özgürlüklere saygı duyulmuyorsa, neyin doğru ve neyin yanlış olduğuna dair kanılar çok net ve tanımlıysa, kalıplara uymadığımızda güçlü suçluluk duyabilir, aslında bizi biz yapan özelliklerimizden dolayı kendimizi suçlu hissedebiliriz. Bir başka örnek ise: Kişiliğimizi oturttuğumuz çocukluk ve gençlik dönemlerimizde yaşımızdan büyük sorumluluklar almak durumunda kaldıysak ya da zekamız, kişiliğimiz, sorumluluk hissimiz, becerilerimiz vs. çevremiz tarafından abartılı bir biçimde övüldüyse, ilerde de bu övgülerin devam edebilmesi için potansiyelimizin çok üstünde sorumluluk alıp, yerine getiremeyince suçluluk hissedebiliriz. Veya: Ebeveynlerimiz mükemmelliyetçi ise ve çocukluk ve yetişme çağımızda “hayat performanslarımız” devamlı eleştirilmişse, yaptığımız şeylerde kendimizi başarısız görmek ve bu başarısızlıklardan dolayı da suçlu hissetmek bizim rutinimiz olabilir.
İnceleme Önerisi: Çakra Kristalli Su Şişeleri
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Peki içimizde durmadan bizi kemiren bir suçluluk duygusu varsa, ne yapmalı?
  1. Kendi gerçeğini gör

Doğrularımız, arzularımız, hayallerimiz yetiştiğimiz çevrenin yaşam kültürü ile uymayabilir. İlk adım olarak kendimizi olduğu gibi görmek, kendi gerçeğimiz ile tanışmağı önemsemeliyiz. Kendimize başkalarının gözlüğü ile bakıp, değerlendirirsek “sınavı” geçememiş gibi hissetmemiz çok normal.
  1. Kendi gerçeğini kabul et

Kendimizi başkalarının kalıplarına uydurmaya çalıştığımızda ne kendimiz olabiliriz ne de o kalıplara uyabiliriz. Üstelik kendimize ve kurallarına uyamadığımız çevremize karşı suçluluk duymak da işin çabası. Kendimiz olmaya sadık kalmaya çalışmak bizi güçlendirecektir. Güçlendikçe, gereksiz suçluluk duygusundan özgürleşmek daha kolay olacaktır.
  1. Narsistliği bir tarafa bırak

Evet yanlış okumadınız; kronik olarak her şeye karşı suçluluk duyup, çevrenizde olup biten tüm olumsuzluklardan kendinizi sorumlu tutuyorsanız kendi gücünüzü çok abartıyor olabilirsiniz. Mesleki bilgimiz, entelektüel donanımımız, zekamız ne kadar gelişmiş olursa olsun, istediğimiz kadar hayata karşı sevgi, şefkat, özen dolu olalım, kimse etrafındaki tüm sorunları halledemez. Böylesi ancak filmlerde olur.
  1. Destek al

Devamlı kendinizi  suçlu hissediyorsanız, bilin ki kimse her konuda hep suçlu olamaz! Neden böyle hissettiğinize dair belki de kendinize doğru bir “arkeolojik kazı” yapmanın zamanı gelmiştir. Uzman bir terapistten destek almaktan çekinmeyin. Devamlı hissettiğiniz suçluluk duygunuzun altından farkında olmadığınız sebepler yatabilir. Böyle bir destek alamıyorsanız hangi durumlarda suçluluk hissediyorsunuz fark etmeye çalışın. Hatta üşenmeyin bu durumları not alın. Not aldıkça tekrar eden durumları ya da suçluluk hissinizi tetikleyen durumlar arasındaki bağlantıyı görmeniz kolaylaşır. Görmek, çözmenin ilk adımı...
Okuma Önerisi: İç Benliğinizi Güçlendirecek Beş Yol
  1. Suçluluk hissin rehberin olsun

Zaman zaman sağlığımız, psikolojimiz, huzurumuz, mesleki kariyerimiz, özel hayatımız için bazı kararlar alırız. Ama çeşitli sebeplerden ve genelde de alışkanlıklarımızdan dolayı bu kararları hayata geçiremeyiz. Pek çoğumuz da böyle durumlarda kendimize karşı suçluluk duyarız. Ve suçluluk duymakta çok da haklıyız aslında. Sonuçta kararlarımıza sadık kalmayarak adeta kendi kendimizi sabote ediyoruz.
Analitik zihinle, kendi lehimize rasyonel kararlar almak çok kıymetlidir.
Kararlarımıza sadık kalamadığımız durumlarda kendimizi suçlu ve huzursuz hissediyorsak eğer aslında çok da şanslıyız. Çünkü bu tür bir suçluluk hissi uyarıcı görevi görür. Çoğumuz  aslında ne yapıp ne yapmamız gerektiğini gayet iyi biliyoruz da, işte alışkanlıklarımız, davranış kalıplarımız, konfor alanlarımız yerimizde saymamıza neden oluyor. Ve kendimize karşı suçluluk hissettiğimizde sistemimiz bize şunu söylemeye çalışıyor; -Neyi, nasıl yapman gerektiğini aslında biliyorsun. Tersini yapma! Hayrımıza olan kararlara sadık kalamıyorsak, e biraz da suçlu hissedelim yani…  

Çağla Güngör

Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni

Bloga dön