Ursula K. Leguin, günümüz edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen
“Mülksüzler” isimli romanında şöyle eder baş kahramanı Shevenk aracılığı ile:
“Acı var”, dedi Shevenk ellerini açarak. “Gerçek. Ona yanlış anlama diyebilirim, ama var olmadığını veya herhangi bir zamanda yok olacağını varsayamam. Acı çekme, yaşamamızın koşulu. Başına geldiği zaman fark ediyorsun. Onun gerçek olduğunu anlıyorsun. Tabii ki, tıpkı toplumsal organizmanın yaptığı gibi, hastalıkları iyileştirmek, açlık ve adaletsizliği önlemek doğru bir şey. Ama hiçbir toplum var olmanın doğasını değiştiremez. Acı çekmeyi önleyemeyiz. Şu acıyı, bu acıyı dindirebiliriz ama Acı’yı dindiremeyiz. Bir toplum ancak toplumsal acıyı dindirebilir. Gerisi kalır. Kök, gerçek olan. Buradaki herkes acıyı öğrenecek… Ondan korkmak veya kaçmak yerine onun…içinden geçilebilse, aşılabilse. Arkasında bir şey var. Acı çeken şey benlik; benliğin ise -yok olduğu bir yer var… Eğer içinden geçebilirsen. Eğer sonuna kadar ona dayanabilirsen."
Mutluluk ve mutsuzluk kol kola
Hemen hemen hepimiz hayatımızın en azından bir döneminde mutsuzluktan, çaresizlikten kaynaklanan acıyı canımızda, kanımızda derinden hissetmişizdir. Acılarımızın nedeni psikolojik bile olsa adeta fiziksel bir acıya dönüşür.
Bu dünyada hepimizin payına yeterince acı düşüyor; zaman zaman kendi özel hayatımızla ilgili, zaman zaman ise dünyanın, ülkemizin gidişatı, hatta hiç tanımadığımız insanların, canlıların başlarına gelen büyük talihsizlikler, kötülüklerle ilgili acı çekiyoruz.
Dünyanın en adaletli yönetim sistemi kurulsa bile acıdan kaçmak, acı çekmemenin yollarını bulmak mümkün değil. Hayat devam ettikçe acı çekmek, zor dönemlerden geçmek bizim yaşam yolculuğumuzun bir parçası olacak.
Bizler ise mutlu olmayı hayatın doğal bir süreci, mutsuz olmayı, acı çekmeyi ise bu doğal süreçten hemen düzeltmesi gereken bir sapma olarak görüyoruz.
Elbette akıllıca çözümler yaratarak, yerinde kararlar alarak bizi mutsuz eden kriz anlarımıza müdahale edebiliriz, sorunlarımızı çözebiliriz.
Ama bazen öyle durumlarla karşılaşıyoruz ki, elimiz kolumuz bağlı, acımızla baş başa kalıveriyoruz.
Ursula K. Leguin’in dediği gibi:
“Acı var.”
Galiba öğrenmemiz gereken, acılarımıza karşı nasıl bir tutum sergileyeceğimiz; acı çekmeyi engelleyemiyorsak eğer, acı hayatın doğal bir parçasıyla, acıyla “kalırken” nasıl davranmamız gerekli.
Bu konuda, kendi acı çekme deneyimlerimiz ile bağ kurduğumuzda kendi cevaplarımızı da oluşturabiliriz.
Yaşamda üstesinden gelmenin çok zor olduğu büyük acıların olduğunun bilincindeyiz. Bu bilinci bir tarafa bırakmadan, acı çekerken kendimizi desteklemek için, bazı önerilerimiz olacak.
-
İçimizden geldiği gibi acı çekmek
Söylemesi kolay, yapması çok zor biliyoruz.
Hayatta bazı hastalıkların, doğal afetlerin yarattığı yıkımın, aşkımızın tek taraflı olmasının, ölümün, bazı isteklerimizin bir türlü gerçekleşmemesinin, vs. çaresi yok. Bu ve benzer süreçlere tanıklık ettiğimizde isyan etmek çok doğal.
Böyle durumlarda önerilen şey, genelde acıyı kabul etmek oluyor. Elbette acıyı kabul etmekten başka bir seçeneğimiz olmayabilir. Ama acıyı kabul edene kadar geçeceğimiz bazı duygusal aşamalar, reaksiyonlar var.
İsyan etmek, kabul etmemek, öfkelenmek, reddetmek gibi reaksiyonlar sistemimizin kendine korumak ya da “işleri tekrar rayına oturtmak” için geliştirdiği mekanizmalar.
Bu aşamalardan geçmenin çok doğal olduğunu bilmek, duygularını bastırmamak, yaşadığımız ağır duygusal halleri bedenimizde, zihnimizde hapsetmemek oldukça önemli.
Başka sorumluluklarımızı, kimliklerimizi önceleyerek yaşadığımız acıyı önemsememek, geri plana atmak, hatta hissetmeye izin vermemek acımızı katılaştırır, ne zaman, ne güçle patlayacağını, bize nasıl döneceğini bilemeyeceğimiz bir forma sokar.
Kendimizle bağ kurmak, acımızın ihtiyaçlarını fark etmek, acımıza saygı duymak çok kıymetli.
-
Acı çekerken güvendiğimiz birine/birilere kendimizi teslim etmek
Acıyı iliklerimizde hissettiğimizde kendimize şunu deriz:
“Bu acı, sonsuza kadar sürecek.”
Kendimizi iyi, mutlu, sağlıklı hissedeceğimiz günler hiç gelmeyecek gibi gelir bize; sanki şu anda çektiğimiz acı sonsuza kadar devam edecekmiş gibi…
Bazı acıların etkisi maalesef geçmez ama çoğu acımızın etkisi de zamanla kaybolur, şartlar değişir ve çoğunlukla da zaman geçtikçe kendimizi tekrar iyi, tam ve mutlu hissederiz. Ama işte acının içinden geçerken bu günler hiç gelmeyecek gibi hissederiz.
Acımızdan dolayı mantıklı kararlar alamayız, fiziksel ihtiyaçlarımızı önemsemeyiz ve karşılayamayız. Kendimizi yetersiz, beceriksiz bulabilir, hatta olanlardan dolayı kendimizi sert bir biçimde suçlayabiliriz.
İşte böyle durumlarda kendimizi gerçekten çok güvendiğimiz bir arkadaşımıza teslim etmek ve onun söyledikleri yapmaya çalışmak bize iyi gelecektir.
Bu arkadaşımız bize “Her şey yoluna girecek” dediğinde bu söylediğine inanmak mümkün olmasa bile tekrar etmek…
Arkadaşımız bize “Gel biraz dışarı çıkalım” dediğinde zorlanarak bile olsa onunda açık havaya çıkmak…
Arkadaşımızın yemek yememiz gerektiği konusundaki önerisini zorlanarak bile olsa yerine getirmek…
Arkadaşımızın yardım almamız konusundaki önerilerine uymak, sağlıklı kararlar alamadığımız bu dönemlerde işimize yarayabilir.
Elbette kendimizi iyi hissetmediğimizde çevremizdeki pek çok kişi belki de bize hiç uygun olmayan bir dolu önerilerde bulunarak alanımıza gereksiz yere girmeye çalışabilirler.
Bahsettiğimiz şey sorgusuz sualsiz bu önerilere uymak değil elbette.
Bahsettiğimiz şey, kendimizi acımıza hapsetmeden, çok yakın olduğumuz insanların sevgisine ve ilgisine kendimizi yumuşak bir şekilde bırakmak.
Günün sonun da maalesef acı tek başına çekilse de, sağlıklı, sevgi ve güven dolu bağlarla kendimizi kuşattığımızda sürecimiz daha az ızdıraplı olabilir belki.
-
Acı çektiğimiz konularda kamusal hizmet vermek
Acı çekerken, zor dönemlerden geçerken kendi içimize, kabuğumuza çekilmek, kendimizi diğer insanlardan, tüm dünyadan izole etmek isteyebiliriz. Bu çok doğal ve belki de gerekli.
Diğer taraftan bizimle aynı süreçlerden geçmekte olan/geçmiş, aynı acıyı deneyimlemiş insanlarla, topluluklarla bir araya gelmenin de iyileştirici etkisi olabilir.
Yaşadığımız acının karşısında, ondan aldığımız ilhamla toplumsal fayda yaratacak hizmetlerde bulunmak çok kıymetli.
Acımızı hissedebilmek önemli demiştik; bir sonraki aşamada ise acı kozamızdan adım adım çıkıp hayata karışmak, bizden büyük bir koskoca bir hayatın var olduğu kendimize hatırlatmak, tüm canlılar adına yaşamı güzelleştirmek için yapabileceğimiz bir sürü şey olduğunu fark edebilmek yaşam yolculuğumuzu iyileştirecektir.
Çektiğimiz acıyı fark etmek çok önemli. Ama dünyayı kendi acımızdan ibaret görmemek de oldukça önemli.
-
Acının şiddetinin değişeceğini kendine hatırlatmak
Dediğimiz gibi zor günlerden geçerken sanırız ki hep böyle hissedeceğiz.
Bazı acıların çok büyük maalesef, bunu biliyoruz ama çoğu zor zamanlar geçer…
Zaman gerçekten çoğu şeyi halleder, yaşadığımız zorluklar zamanla sönümlenir, biter gider.
Bu geçiş bazen o kadar yumuşak olur ki, depresyondan çıktığımızı, artık acı çekmediğimizi fark etmeyiz bile…
Bu yüzden zor günlerden geçerken kendimize şu cümleleri söylesek ne güzel olur:
“Geçecek.”
“Şimdi dayanamayacak gibi hissediyorum ama, geçecek.”
“Bu hislerim kalıcı değil.”
“Bu hislerim değişecek.”
“Kendimi iyi hissedeceğim günlerim gelecek.”
“Hayatımın çektiğim acıdan ibaret değil.”
“Her şey geçici, yaşam mucizeler dolu.”
Çağla Güngör
Yin Yoga ve Mindfulness Öğretmeni