Sakral Çakra - Svadhisthana

Sakral Çakra - Svadhisthana

İkinci Çakra yani Sakral Çakranıza hoş geldiniz.

Burası hareketin, duyguların, arzuların, isteklerin, cinselliğin, zevkin, hazzın, keşfetmenin bölgesi. Sakral Çakranın arka sokakları ise katılığa, donukluğa, bağımlılığa, zaaflara, iletişimsizliğe, kapalılığa ve isteksizliğe ev sahipliliği yapabilir. Sakral Çakranın gelişim çağı 6 aylıktan 2 yaşına kadar olan evredir. Bedendeki yeri genital bölgededir. Fiziksel bedende böbrekleri, genital organları, dolaşım sistemi ve idrar yollarını, kasıkları ve kalçayı yönettiğine inanılır. Yaşamsal alanda karşılık bulduğu alanlar ise dış dünyayı, bedensel ve duygusal hazzı keşfetme, hayatın içinde rahat bir akışta olabilme yetisini geliştirmedir. Gölgeli duygusu suçluluk hissidir. Gelin bu baştan çıkarıcı çakraya daha yakından bakalım  
Dinleme Önerisi: Çakralar ve Kıyısından Psikanaliz

“Neye ihtiyacım var” sorusundan “Ne istiyorum” sorusuna yolculuk….

Birinci Çakra olan Kök Çakranın temel sorusu “Neye ihtiyacım var” sorusu idi. Kök Çakra yazımızda uzun uzun anlattığımız gibi hayatta kalma içgüdüsü ile dünyaya gözlerini yeni açan bebeğimizin bu hayattan beklediği tek şey, kendini güvenli hissetmek ve temel ihtiyaçlarının şefkat ve sevgiyle giderilmesidir.  

Okuma Önerisi: KÖK ÇAKRA – Muladhara

  Dünya ile bakım verenleriyle sınırlı sayıda mimiği ve kısıtlı beden diliyle iletişime geçebilen bebek için ihtiyaçlarının doğru algılanması ve doğru bir zamanlama ile giderilmesi, bebeğin sağlıklı gelişimi için hayati önem taşır. Uykusu gelen bir bebeği beslemeye çalışmak ya da acıkan bir bebeği yıkamak, korkmuş bir bebeği uyutmaya çalışmak bebekte “Yaşayabilmemi sağlayacak ihtiyaçlarım fark edilmiyor, güvende değilim” anlayışı gelişir. Bebeğin ihtiyaçlarını belirgin hale getirmek için elindeki tek aracı ağlamaktır. Bedensel ihtiyaçları zamanında, ihtiyacı olduğu şekilde şefkatle giderilen bebek, fark edildiğini, önemsendiği, sevildiğini idrak eder. Yaşam yolculuğumuzun başında ihtiyaçlarımızın nasıl karşılandığı hamurumsu kişiliğimize yön verir. Yeni doğmuş bir bebek ihtiyaçlarına rahat, zamanında ve çabasız bir biçimde ulaştığında “Hayat tarafından” destekleniyorum duygusu gelişir. Bu şanslı bebek “Benim bu hayatta bir yerim var” der. Bebeğin huzursuzluğu, sıkıntısı zaman zaman bakım veren tarafından anlaşılamayabilir. Böyle hallerde de bakım verenin şefkati, sakin tavrı bebeğin bu deneyimi sağlıklı bir biçimde yaşamasını sağlar. Bebeğimiz şöyle düşünebilir: “Sıkıntılıydı ama sevildim, kucaklandım, kollandım ve şimdi geçti.” Eğer bu yolculuk talihsiz başlamışsa, herhangi sebepten dolayı bebeğin ihtiyaçları karşılanmadıysa “Bu hayata güvenemem, ihtiyaçlarımı elde edemem” duygusu gelişebilir. Sakral Çakranın sağlıklı gelişmesi büyük bir ölçüde Kök Çakradan aldığı mirasa bağlıdır. Hani Kök Çakrada “Neye ihtiyacım var” sorusunu soruyor da Sakral Çakrada sorumuz artık şudur; ne istiyorum? “Ne istiyorum?” sorusu “Neye ihtiyacım var?” sorusu üstüne temellenir. Hayatta kalmayı başarmış sistem, artık zevk almaya, duyguları keşfetmeye hazırdır. Tıpkı bütün gün boyunca çalıştıktan sonra, iş çıkışı rahatlamak için zevk aldığımız alanlara yönelmemiz gibi… Ama eğer hayatta kalmakla ilgili hala güvenini tam olarak oluşturamadıysa, zevk alma ve keşfetme dönemine girmek hiç de sanıldığı kadar kolay olmayabilir.

Temel İhtiyaçlardan Zevk Almaya… Zevk Aldığını, Tercih Yapabileceğini Fark Etmek

Bebek büyüdükçe duyuları aracılığı ile yavaş yavaş dış dünyayı fark etmeye ve algılamaya başlar. Uyanık olduğu saatler artar. Sesleri ayırt eder, görme açısı genişler. Artık yavaş yavaş annesinin sütü/mama dışında diğer yiyeceklerin dünyasına girer. Bazı yiyeceklerin tadından büyülenir, bir sonraki kaşık için sabırsızlanır. Aldığını zevki ve daha fazlası için sabırsızlandığını tüm bedeni ile belli eder. Bünyesi bazı yiyecekleri ise hızlı bir biçimde reddeder. Ağzından hemen tiksinti ifadesi ile çıkarır. Hoşnutsuzluğu, isteksizliğini yine büyük bir başarı ile bedeniyle belli eder.

Sakral Çakranın duyusu tat almadır.

Tat alma duyusu sayesinde bebeğimiz yiyeceklerden alınan zevk ile tanışmıştır. Bebeğimiz ayrıca hoşuna gitmeyen, bünyesinin kabul etmediği tatlarla da tanışmıştır. Bebeğimiz aslında hoşuna gidenle, hoşuna gitmeyenle, tercih, kabul ve red etmekle, sınır koymakla tanışmıştır. Zevk alma hali her geçen gün genişler; bazı sesler diğer seslere göre daha çok hoşuna gider, bazı şarkılara neşeyle cevap verir, bazı yüzleri gördüğünde diğer yüzlere gösterdiğinden daha coşkulu tavır takınır, bazı tavırlar onu çok korkutur, bazıları güldürür v.s… Bebeğimizin artık tercihleri, sevdikleri, sevmedikleri ve zevkleri vardır. Dünyayla tüm bu etkileşimi sayesinde duygu yelpazesini oluşturur, duyguların bedensel karşılıklarını deneyimler. Sakral Çakra, duygularımız, tercihlerimiz, zevklerimizle tanıştığımız, tüm bunları deneyimlediğimiz, dış dünyayı ve dış dünyanın kendi iç iklimimizde yarattığı hallerle tanıştığımız bir alan aslında. İç iklimimizle tanışmak içinse en iyi uygulamalardan biri, meditasyon çalışmalarıdır. Meditasyon çalışmalarına eşlik eden malalarımızı buradan inceleyebilirsiniz. 

Zevk Almak

Bedensel zevk almak bizi hayatta tutan en önemli etkenlerden biri. İnsan fiziksel acıdan kaçar. Reflekslerimiz bizi fiziksel zarar görmekten korur. Evini/hayatı emekleyerek ya da düşe kalka keşfe çıkan bir bebek fiziksel acıya maruz kalarak ‘yapmaması gereken’ şeyleri sistemine yerleştirir. Bu keşif dönemi, zevki, zevkin bedensel etkilerini, acıyı ve acının fiziksel etkilerini deneyimlenmesini sağlar.

Hayattan zevk almak hayatı taçlandırmaktır.

Keşif hali desteklenen, teşvik edilen, neşesine ortak olunan, keşif sırasında ortaya çıkan korku, tiksinti duygularını da güvenli bir biçimde deneyimlemesi için alan tutulan bir bebek, büyüdüğünde de kendi duyguları ve duygusal deneyimleri ile bağ içinde kalabilmeyi başaracaktır. Sakral Çakra duygusal kimliğimizi edindiğimiz ve bedensel zevkleri deneyimlediğimiz bir alandır. Hayatın ilk başlarında zevk alma ve acı çekme deneyimimiz, bu alanlarda desteklenme ve teşvik edilme şeklimiz ileride duygularımızla, bedensel hislerimizle ve cinselliğimizle kurduğumuz bağı şekillendirir. Hayatla temas etmesi neşeyle teşvik edilen bir bebek/çocuk hayattan zevk ve haz almayı rahatlık içinde öğrenir. Keşif araştırmaları endişeli bir tavırla durdurulan, ‘acı’ ile temas ettiğinde azarlanan, hareket etmesi engellenen bir bebek/çocuk keşfe çıktığı için korkabilir, suçluluk duyabilir, geri çekilebilir ya da tüm bu engellemeler ters teper ve agresifleşir, inadına bedensel olarak kendini tehlikeye atacak hareketlerde bulunabilir. Sağlıklı bir cinsellik aslında bu erken dönemde deneyimlediğimiz keşif hali ve sonuçları üstüne şekilleniyor. Kişinin “Ne İstiyorum” sorusuna kendine dürüst davranarak, suçluluk duymadan, duygusal ve bedensel ihtiyaçlarını gözeterek verdiğini her cevap Sakral Çakrayı besler, denger ve güçlendirir. Öfke, neşe, endişe, mutluluk ne olursa olsun ayırt etmeden kendi duygu repertuarında güven içinde kalması teşvik edilmiş bir bebek/çocuk, yetişkinlik döneminde de duygularını bastırmadan onlarla bağ kurabilir. Ne kadar korkutucu, kabul edilemez olursa olsun bir duygu ile onu bastırmadan, anlamaya çalışmak, onunla yüzleşebilmek Sakral Çakranın gölgeli tarafından bizi korur; zaaflar, bağımlılıklar, sorumluluk ve keyif alma arasında denge kuramamak.

Sakral Çakranın bize öğrettiği en önemli şey duygularımıza sahip çıkmamız, onları birer öğretici olarak kabul etmemizdir.

Bağımlılık üzerine yapılan pek çok araştırma, bağımlılığın, kişinin başa çıkamadığı duygularını anlamak, bu duygularla yüzleşmek yerine, sistemini zevk veren başka şeyler yaparak oyalama, dondurma çabası olduğunu gösteriyor. Kendimizle, korkularımızla (Kök Çakra), yüzleşmekten kaçındığımız arzularımız, isteklerimiz veya suçluluk hissimizle baş başa kalmamak için, kendimizi bir başka şeyle aşırı oyalamak, bizi bu çakramızın sağlıklı yönünden uzaklaştırır. Bir döngüye hapseder; devamlı yoğun bir biçimde zevk almak isteriz. Görmeyi kabul etmediğimiz duygumuzu oyalamak için de hep daha fazlasına ihtiyaç duyarız. Daha fazla televizyon seyretme, daha fazla yemek yeme, daha fazla sosyal medya beğenisi, daha fazla cinsellik, daha fazla bilgisayar oyunu, daha fazla egzersiz gibi... Zevk alma isteği, sistemimizin sağlıklı çalıştığının, hayat dolu olduğumuzun en güzel kanıtlarından biriyken, kendini hedonizme kaptırmak, deneyimlerinden asla tatmin olmamak, gerçek bir tatmine ulaşamadığı için o şeyi tekrar tekrar yapmak Sakral Çakranın aşırı çalıştığı durumlarda gerçekleşir. Sakral Çakra aşırı çalıştığında cinselliğe, zevke aşırı düşkünlük, duygulara kendini fazlasıyla kaptırma, bağımlılık, başkalarının sınırlarını görmezlikten gelme, manipülatif davranışlar, obsesif bağlanma görülebilir. Zevk alma, cinsellik sistemimizin doğal eğilimi olsa da hayatı bu merkezde örmek kişiyi takıntılı, tekinsiz bir alana çekecektir.

Hareketin Gücü

Bebek emekleyerek ya da düşe kalka dünyayı keşfe çıkar demiştik. Hareket içinde, akış içinde olmak Sakral Çakranın hayattaki tezahürüdür. Hareket içinde, akış içinde olmak Sakral Çakranın hayattaki tezahürüdür. Bize akış içinde olmayı, bırakmayı, salınmayı, enerji bedeninin akışkanlığını en iyi öğreten bedensel çalışmalardan biri de Yogadır. Yoga, asana (yoga duruşları), nefes pratikleri ve meditasyon ile bütüncül bir uygulamadır. Zihinsel ve bedensel esneklik, akışkanlık için en ideal kişisel disiplin çalışmasıdır aslında. Bu nedenle yoga pratiklerinin düzenli olarak yapılmasını önemsiyoruz. Kendinize zaman ayırarak kişisel yoga pratiklerinizi bir uzman eşliğinde oluşturabilirsiniz… Yoga pratiklerinizde derinleşmek ve/veya Yogaya başlamak için öncelikle Great Loom Yoga Matları’nı inceleyebilirsiniz.

Sakral Çakranın elementi Su’dur.

Elementi Toprak olan Kök Çakranın ana meselesi hayatta kalmaktı. Hayatta kalabilmek için köklenmeye, sıkı sıkı tutunmaya, toprağa ihtiyaç duyuyordu. Su elementinin etkisi ile sağlıklı bir Sakral Çakra ise hareket halindedir; zarif bir akışa kolaylıkla bırakabilir kendini. Hafiftir, rahattır, doğaldır, akışkandır. Su, temel ihtiyaçtır. Susuz kalmış bir bedeni ya da bir bitkiyi düşünelim. Bunun karşılığı kurumaktır. Kurumak da katı olmak, akışkan olmamakla ilgilidir. Akışkanlığı fiziksel bedenimizde hareket etmenin yanı sıra bol su içerek sağlamalıyız. Su içmek zaman zaman ertelenen bir şey haline geliyor. Oysaki psikoloji dünyasından denir ki “Temel ihtiyaçlarınızı asla ertelemeyin.” Su içmeyi ertelemeden, kendinize kişisel bir su şişesi edinin. Bu sizin ölçünüz olsun. Böylece ne kadar su tükettiğinizi de takip edebilirsiniz. Önerimize uygulamak için işe, çakra kristalli su şişelerimizi inceleyerek başlayabilirsiniz:
Hemen hemen her dilde bedensel heyecanlar ve zevkler hareketle ifade edilir; içim kıpır kıpır, yüreğim pır pır… Korkmak, endişelenmek ise donma, hareketsiz kalma olarak ifade edilir; korkudan donakaldım, kanım dondu gibi… Bir bebeğin hayatı anlayabilmesi, keşfedebilmesi için hareket etmeğe ne kadar ihtiyacı varsa, Sakral Çakranın da harekete o denli ihtiyacı vardır. İstekleri, arzuları, keşfetme duygusunu, zevke yönelmeyi hareketsiz bırakmak bu alandaki enerjinin donmasına sıkışmasına neden olur. Bedensel hareketin ötesinde duygusal hareketliliği de fark etmek, değişimize açık olmak, en zor durumlarda bile esnek bir şekilde kişinin kendini örgütleyebilmesi sağlıklı çalışan bir Sakral Çakraya işaret eder. Sakral Çakra sağlıklı bir biçimde çalıştığında kişinin hareketleri rahat, doğaldır. Arzularından, isteklerinden suçluluk duymaz, değişime açıktır, beden farkındalığı yüksektir. Zevk almak için yöneldiği alanlarda tatmin olabilir. Bu şeyler içinde kaybolmaz. Net olarak tatmin olabildiği için rahatlıkla başka alanlara geçebilir. Haz duyabilme, bunu karşısındakiyle paylaşabilme kapasitesi yüksektir. Duyuları canlı ve keskindir. Sağlıklı sınırları vardır, başkalarının sınırlarını doğal olarak kabul eder, saygı duyar. Sakral Çakra yetersiz çalıştığında ise cinsellikten uzak, hayattan zevk almayan, suçluluk duymadan kendine vakit ayıramayan, işkolik, katı sınırları olan, yargılayıcı, duygusal ve davranışsal olarak donuk gibi kişilik özellikleri görülebilir. Çakra Sisteminde hazzın ve duyguların çakrası olarak bilenen Sakral Çakra, suçluluğu arkamızda bırakarak özgürleşmeyi, hayattan zevk alan capcanlı bir beden ve duygu kimliği ile “Ne istiyorum?” sorusunu sormamıza ilham olur. Peki ne istiyorsun?      

Çağla Güngör

YogaBizz.pro

Bloga dön