Birinci Çakra yani Kök Çakranıza hoş geldiniz.
Kök çakra, çakra sistemimizin temellendiği, hayatımızın başladığı noktadır.
Kök çakranın gelişim çağı ana rahminde başlar, bir yaşına kadar devam eder. Bedenimizdeki yeri, kuyruk sokumundadır; bedenin alt bölümünü, bacakları, ayakları, kalınbağırsağı, genel olarak kemik gibi bedenin sert bölümlerini yönetir. Yaşamda karşılık bulduğu alanlar ise hayatta kalma içgüdüsü, kişinin kendi fiziksel ihtiyaçlarını anlayıp, bu ihtiyaçları karşılayabilmesi, aile, iş ve para ilişkileridir.Kök Çakranın İlk Mücadelesi
Kök çakranın ilk mücadelesi, hayatta kalmak için sahip olmamız gerekli olan temel ihtiyaçlarımızla ilgilidir; sağlıklı beslenme, barınma, kendini güvende ve sevildiğini hissetme gibi. Dünyaya yeni gelmiş bir bebek, bedensel ihtiyaçları sayesinde yavaş yavaş kendi fiziksel varlığını idrak eder. İhtiyaçları sorunsuz, çabasız ve sevgiyle giderilmesi bebeğe “Ben bu hayatta güvendeyim, isteniyorum, seviliyorum” duygusu geliştirir. Yaşama sevildiğini ve istendiğini hissederek başlayan bir bebek, zaman ilerledikçe yaşamın her alanında gerçek anlamda ayaklarının yere bastığını, yaşam tarafından desteklendiğini, rahat ve kendiliğinden hissedecektir. Bebeğin ilk aylarında karşılaştığı ilişki modeli, büyük bir olasılıkla yetişkinlik döneminde kendi inisiyatifi ve iradesi ile kurduğu hayatın prototipi olacaktır.Okuma Önerisi: Çakra Nedir?Sevilen ve ihtiyaçlarına çabasız bir şekilde ulaşabilen bir bebek, “Yaşam tarafından destekleniyorum”, duygusunu hayatın çeşitli aşamalarında kendiliğinden hisseder. Bebekken ihtiyaçlarımızın doğru bir biçimde anlaşılması ve sorunsuz bir biçimde sevgiyle karşılanması, fiziksel bedenimizi kabul etme ve sevebilme gücünü de içimizde oluşturur. Bebekliğimizde/erken çocukluğumuzda bize bakım verenlerimiz tarafından, ihtiyaçlarımızın doğru anlaşılması, gelecek yaşantımızda kendi ihtiyaçlarımızı karşılama şeklimiz üzerinde büyük rol oynar. Örneğin yüksek sesten korkan ve ağlamaya başlayan bir yaşında bir çocuğun dikkatini hemen ilgi çekici bir yiyeceğe çekmek, bebeğin ağlamasını kısa sürede kesebilir. Ama korkuyu hisseden bebeğin en derinlerde hissettiği korkuyla sağlıklı bir biçimde karşılaşmasını sağlamaz. Buradaki temel motivasyon, çocuğun ağlamayı kesmesini sağlamak değil, yüksek sesle sarsılan güvenlik algısının yeniden tesis edilmesidir. Sıcak, sakin bir kucakta çocuğun ağlaması ve kendini ifade etmesi için alan tutmak, o çocuğa verilecek kıymetli bir hediyedir. Gündelik hayatımızda devamlı göreceğimiz bu örnek ihtiyaçların doğru şekilde anlaşılabilmesinin önemini çok iyi açıklıyor. “Biz bebekken/çocukken bakım sağlayanlarımız tarafından ihtiyaçlarımız nasıl sağladı?” sorusuna verdiğimiz cevap “Biz bir yetişkin olarak kendi ihtiyaçlarımıza nasıl yaklaşıyoruz?” sorusuna vereceğimiz cevabın temellerini oluşturabilir. Yetişkinliğinde kendi ihtiyaçlarını net olarak görebilen, onları görmezlikten gelmeyen, ihtiyaçlarını doğru okuyan, ihtiyaçları doğrultusunda eyleme geçebilen kişi için güçlü ve dengeli bir kök çakra sahibi diyebiliriz.
Dinleme Önerisi: Çakralar ve Kıyısından Psikanaliz
Kök çakra, adı üzerinde kendiliğinden, bir ağaç gibi doğal bir şekilde hayata köklenmekle ilgilidir.
Kök çakranın ana alanı topraklanmadır. Temel ihtiyaçlarını fark eden, bunları yetişkin bir biçimde giderebilen, hayata güvenle bakabilen, çevresiyle ve ihtiyaçlarıyla bağ kurabilen biri sağlam bir temele sahip diyebiliriz.Ağaçlar kök çakrayı anlayabilmemiz için son derece ilham verici…
Bir ağacın dallarının özgürce sallanabilmesi için görünmeyen köklerinin toprağın altında güçlü bir biçimde tutunabilmesi gerekli. Kökler sağlam olmadığında ağacı besleyebilmek imkânsız. Kök çakra da bizim tüm çakra sistemimizi beslediğimiz temel, kök gücümüz. Çakra sisteminde, her çakra, alt çakralar tarafından desteklenir, üst çakraları besler. Sağlıklı bir çakra sistemine sahip olabilmek için köklerimizin sağlam, güçlü ve canlı olması çok önemli. Kök çakramız kendimizle ilişki kurmayı öğrendiğimiz adeta ilk öğretmenimiz. Çalıştığımız çakra ne olursa olsun dönüp hep kök çakraya bakmamız gerekli.Bedene Dönüş - En Önemli Kök Çakra Çalışması
Hayatta kalma içgüdümüz, uygarlık tarihinin en başından itibaren yaşamın tüm zorluklarına, tüm tehlikelerine, tüm değişkenliklerine karşı biz insanlığın en güçlü silahı ve yardımcısı olmuştur. Sinir sistemimizden, hormonal yapımıza kadar tüm sistemimiz bizi içinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun hayatta tutmaya programlanmış durumda. Herhangi bir tehdit altındayken, sistemimiz tüm olanaklarıyla söz konusu tehdidi bertaraf etmek için seferberlik ilan ediyor. Tehdidin yok olduğuna ikna olmadan da silahlarını indirmiyor. Tehdit altındayken/tehdit altında hissediyorken, kalbimiz atıyor, bedenimiz titriyor, nefesimiz kesik hale geliyor. Sistemimiz, gerek dışsal bir tehlike hissettiğinde gerekse temel ihtiyaçları belirdiğinde tüm bu gelişmeleri bedeninde net olarak hissediyor. Acıktığımızda karnımız kazınmasa, halsiz düşmesek, elimiz ayağımız titremeye başlamasa, sinirlenmesek acıktığımızı anlamayız bile. Kişinin gündelik hayat akışı içinde ya da olağanüstü bir durumdayken bedeniyle bağ kurması, bedeninin tepkilerini fark etmesi kelimenin tam anlamıyla “Yaşama İçgüdüsüyle” temas etmesi demek. Aynı şekilde korktuğumuzda da bedenimizin hisleriyle, gösterdiği tepkileri fark etmek, onlarla bağ kurmak yaşamsal öneme sahiptir. Hayatta kalma içgüdümüz bizi yaşama bağlar, bu içgüdü sayesinde kendimizi korur, kollar ve besleriz. Kendimizi korumanın, kollamanın ve beslemenin başlangıç noktası ise fiziksel bedenimizi korumak, kollamak ve beslemektir. Yemek yemeyi unutmak, kendisine iyi gelmeyen beslenme sistemlerinde ısrar etmek, uykusuna dikkat etmemek, fiziksel enerjisine neyin iyi gelip neyin gelmediğini fark edememek kök çakramızın yetersiz çalıştığını bize anlatan faktörlerdir. Diğer taraftan fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda obsesif olmak, esnek olmamak, gündelik hayatını katı, değişmez bir biçimde bu ihtiyaçlar çerçevesinde örmek, ihtiyaçlarından hiç taviz vermemek ise kök çakranın aşırı çalıştığını bize anlatır. Kök çakrada bizim ihtiyacımız olan şey ne ihtiyaçlarımızı görmezlikten gelmek ne de bu ihtiyaçları fetiş haline getirip, tüm hayatımızı bu ihtiyaçlar etrafında kurgulamak.Korkudan Korkmamak
Kök çakranın gölgeli duygusu KORKU’dur. Korku, hayata, değişikliklere, ihtiyaçlarımıza endişe ile bakmamıza sebep olur. Eğer kendimizi köklenmiş, hayat tarafından desteklenmiş hissedemiyorsak korku duygusu çoğu zaman hayat eşlikçimiz olacaktır. Burası devamlı sallanan bir zemin gibi güvensizdir. Korktuğu anlarda bedenin kendini otomatik olarak korkuya karşı örgütlemesi sağlıklı bir işleyişin göstergesidir.Kök çakranın dengeli çalıştığını nasıl anlarız?
Bazı kişiler korktukları anlarda adeta ‘donarlar’, ölü taklidi yaparlar. Korktuğu anları fark etmek, korktuğu anlarda kendisine iyi gelecek, kendisini destekleyecek yapılardan yardım alabilmek, kendisini koruması için ne yapması gerekiyorsa sağlıklı ve bazen otomatik bir biçimde yapabilmek kök çakranın dengeli bir biçimde çalıştığını gösterir. Bazen kişi kendisini mütemadiyen tehdit altında hisseder, aslında hiç gerek yokken kendisini devamlı adeta yaşamsal bir mücadele içindeymiş gibi davranır. Bulunduğu yaşam koşullarında hiç gerek olmadığı halde devamlı kavgaya hazır olmak, kıtlık duygusunu devamlı içinde taşımak ve sürekli kıtlık ihtimaline karşı önlemler almak zorunda hissetmek, kendini bir türlü güvende görmemek zayıf ya da aşırı çalışan kök çakranın yarattığı korku hissidir.Dinleme önerisi: Çakralar Bölüm 2